“Dünyanın En Eski Kil Tablet üzerine çivi yazısı ile yazılan Tapu Senedi Anadolu’da Mardin ilimizde bulunmuştur”
Tarihin en eski zamanlarından günümüze kadar yaşanmış olan süreçte insanoğlu, doğayı, her çeşit ihtiyacını karşılamak için kullanmıştır. Dünyada toprak, insanların ihtiyaçlarını karşılayan en zengin kaynak olagelmiştir.
İnsanoğlu tarih boyunca beslenme, barınma, savunma, gelir elde etme gibi yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için yeryüzünde toprak ve/veya eşya üzerinde fiili hâkimiyet kurma gereksinimi duymuştur. Bazı insanlar toprakları sahiplenmiş, bazıları onlara hizmet etmiştir.
Antik Çağ Anadolu uygarlıklarına baktığımızda, insanoğlunun, toprak, kayaç veya taşlardan üretilmiş; çanak-çömlek, heykelcikler, süs eşyaları, mühürler vb. birçok nesne kullanım eşyaları ile dinsel objeler, mimari elemanlar, dekoratif eşyalar ağırlıklı olmak üzere iletişim veya yazılı belge niteliğinde eşyaların (tabletlerin) olduğu da bilinmektedir.
Tarihi süreç içerisinde toprağı ve/veya eşyayı kullanan insanoğlundan, bilebildiğimiz kadarıyla ilk mülkiyet tarımla (köy yaşamının başlangıcından yazının ortaya çıkışı ve devlet kavramıyla) başladığını biliyoruz. Tarihteki ilk çit çekip bu toprak benim diyen insan ile buna karşı gelmeyen insan, asırlar sonra torunlarını halen bu çizgide devam ettirebilmiştir. Toprağı ilk sahiplenen insan o hakkı nerden elde ediyordu? Ve bunu nasıl başardı? Bunu elbet kimse bilemez ancak varsayımlar yapılabilir.
İnsanoğlu her şeyde olduğu gibi topraklarının sınırlarını bilme isteği yaradılışı gereği vardır. İnsan bencil olmadığı gibi, paylaşma güdüleri de aktif bir canlıdır. Bu nedenle de sahip olduğu toprakları bir şekilde kayıtlara dökme gereksinimine her daim ihtiyaç duymuştur. Mülkiyet kavramı bu şekilde insan hayatındaki yerini almıştır. Ayrıca dinler de mülkiyeti desteklediği için, inanç sahibi insanların gözünde bu kavram, yıkılması güç bir tabu halini de gelmiştir. Herhangi bir toprağı, malı, mülkü, bölgeyi ya da en basiti bir alanı, hiç olmadı bir nesneyi, bireyin kendi zimmetine geçirmesi, özel mülkiyet olarak ifade edilmektedir.
Mülkiyet hakkının doğuşu ve tarihi gelişiminin tayini, bütün insanlık tarihinin en zor problemlerinden birisi olsa gerek.
Mardin’in Nusaybin ilçesine 4 kilometre uzaklıktaki Gırnavaz Höyüğü’nde, 1994 yılında gerçekleştirilen kazılarda ortaya çıkarılan tablet, ”M.Ö 7-8. yüzyıla ait bu senedin dünyada bulunan en eski satış senedi (dünyanın ilk yazılı arazi tapu senedi ) olduğu” O dönemde özel mülkiyet kavramının olduğunu ortaya çıkıyor.
Bu çivi yazılı tablet, M.Ö 7–8. yüzyılda Yeni Asur Dönemi diye tabir ettiğimiz dönemde bir meyve bahçesinin satış senedi. Yaklaşık 3 bin yıl önce tafralarca yazılmış, bir satış sözleşmesinden bahsediyoruz.
1982 yılında Ankara Üniversitesi arkeoloji profesörlerinden Hayat ERKANAL’ın başkanlığında yapılan kazılar, kuzey Mezopotamya ve bölge tarihi için çok büyük öneme sahip bulguların elimize geçmesine vesile olmuştur. İlk kez MÖ 3500-4000’li yıllarda yerleşime maruz kalan Girnavaz Höyük, bölge halkı için halen çok önemli bir dini mekan konumundadır.
Yapılan kazılarda ele geçen binlerce eserin arasında en çok dikkati çeken bir meyve bahçesinin satış senedi ve/veya tapusudur. Bu tapu merkezi otoriterinin gücünü ve bölgenin sosyo-ekonomik yapısını gözler önüne serer. Satış sırasında başka kişilerin olması ve garantör olarak başka imzaların bulunması bölge ticaret anlayışı, merkezin güçlü olduğu ve mal alım satımının yapılabilmesini mümkün kılan bir güvenlik ortamının varlığını gösterir. Bu tapu senedi, Kuzey Mezopotamya’da yapılmış kazılarda elde edilen bildiğimiz (tablet, üzerinde yapılan çalışmalarla gün ışığına çıkarılan) en eski tapu senedidir.
Dünya bir ilkle karşılaştı; 5 santimetre boyundaki tabletin çok iyi korunduğu için üzerindeki yazının bozulmadığını ve çamur üzerine çivi yazısı ile yazı yazıldıktan sonra o döneme ait özel bir fırında pişirilerek kayıt altına alınmıştır. Mısır döneminde bile sadece arazi ve taşınmaz mülklere ait bir yazılı tabletin olmadığını biliyoruz.
Mardin Müzesinde sergilenen, Dünyanın ilk tapu senedi tabletinin üzerindeki Asur Dönemi’ne ait çivi yazısı ile yazılan tablette bir arazi tapusu ve satış sözleşmesinin tercümesi şöyle;
“(Ön.I) Hampute (?) mührü urad-g (ula) oğlu abu-(salam) mührü, Mannuki-(Arbail) mührü, Hanşi Mührü-kit(t) ir (i) sarri’nin tüm 3 oğlunda, saltan meyve bahçesinin sahibi (8) Şihala, ana nehir asiller yolu’na bitişik olan ve Nabulu (şehrinde bulunan), bu kişilere ait olan meyve bahçesi üzüm ve meyvelerle, istarnadin-ahhe(satın) aldı. (1) mina 20 she kels gümüş (kalan kısmı kayıp) karşılığında (ters 2) … kral olmaksızın (?)”
Burada Sarri ismindeki babanın 3 oğluna ait meyve ağaçları ve içindeki meyvelerle beraber Nabulu (Nusaybin’in) ismindeki şehrin kuzeyindeki nehrin hemen kenarındaki bir meyve bahçesini, İstarnadin ismindeki bir adama satma sözleşmesidir. Burada 4 tane başka adamın mühürleri ile şahitlik yapmaları söz konusudur.
Mardin çok şanslı; mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren tarihi kentlerinden biridir. Mardin tarihinin ilkel dönemlerde bile yaşam olduğu ortaya çıkmıştır. Anadolu ve Mezopotamya, insanlığın (medeniyetlerin) beşiği, Mardin işte bu bölgede yani insanlığın doğduğu ve büyüdüğü yerde bulunuyor. Bunun için çok kültürlere ev sahipliği yapmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder