TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜME
YÖNTEMSEL BİR YAKLAŞIM
Anlı ATAÖV ve Sevin OSMAY
GİRİŞ
Bu yazı, Türk metropoliten kentlerdeki kentsel dönüşüm olgusunu yapısal,
bağlamsal, sosyo-ekonomik ve uygulama yaklaşımlarındaki değişimler
ve dinamikler çerçevesi içinde tarihsel bir bakış açısıyla ele almakta ve
gelecek dönüşüm uygulamalarına ışık tutabilecek bir yaklaşım geliştirmeye
çalışmaktadır. Çalışmanın amacı temelde Türkiye’deki kentsel dönüşümü
anlayabilmek ve müdahale edebilmek için gerekli bağlamsal bir çerçeve
oluşturmaktır. Bu bağlamsal çerçevenin üç vurgusu vardır. Birincisi kentsel
dönüşüm olgusunun irdelenmesi; ikincisi günümüzdeki kentsel dönüşüm
pratiklerine ışık tutabilmek için dönüşümün fiziksel ve toplumsal
boyutlarını dikkate alan çok boyutlu tarihsel bir değerlendirmenin
yapılması; üçüncüsü müdahaleyi yönlendirecek önerilerin geliştirilmesidir.
Farklı kentsel dönüşüm uygulamalarını tek tek inceleyerek bir dönüşüm
modeli oluşturmak bu yazının kapsamı dışındadır.
Bu yazıda kentsel dönüşüm kavramı genişletilerek ele alınmıştır. Bunun
nedeni, son elli yılda kentsel yenileme, koruma, sağlıklaştırma ve
canlandırma gibi çeşitli biçimde tanımlanmış ve farklı araştırmalara konu
olmuş kentsel dönüşüm müdahalelerine bir üst ölçekten bakarak daha
kapsamlı (yerel, ulusal, uluslararası) ve çok boyutlu (tarihsel, güncel) bir
yaklaşım getirme gereğidir. Bu yazı kentsel parçaların fiziksel, sosyal ve
ekonomik dönüşümün gerçekleştiği tüm süreçleri “kentsel dönüşüm”
olgusu olarak tanımlar. Son yıllarda politik ve yasal araçlarla dönüşen
kentsel alanlar yanında son elli yıldır kendiliğinden dönüşen veya dışsal
etmenlerle dönüştürülen ve toplumsal dönüşümleri tetikleyen süreçler de
kentsel dönüşüm olgusu kapsamında kabul edilmektedir. Bu tanım kentsel
alanların gecekondu gelişimi ile dönüştürülmesi, kentsel saçaklanma
bölgelerinin toplu konut alanı olarak geliştirilmesi, çöküntü bölgelerinin
yeniden yapılandırılması veya tarihi kent merkezlerinin korunması ve
canlandırılması gibi gerek fiziksel gerek toplumsal boyutları birlikte içeren
dönüşüm biçimlerini kapsamaktadır.
Kentsel dönüşüm olgusu ilk kez gelişmiş Batı ülkelerin kentlerinde sosyal
ve ekonomik açıdan çöküntü alanlarının yeniden canlandırılmasına
yönelik müdahaleler yapılmasıyla başlamıştır. Genelde kentin, nüfusunu
kaybetmiş ya da düşük gelir gruplarının kötü ekonomik ve fiziksel
şartlarda yaşadıkları ve sosyal dayanışmanın kaybolduğu konut
alanlarında, eski boş liman ve sanayi alanlarında kentin ekonomik
gelişimine katkıda bulunacak projelerin uygulanması biçiminde olmuştur.
Batı kentlerinin mekansal biçimlenmesine müdahale yöntemleri, yapılan
hatalardan alınan derslerle zaman içerisinde o toplumlara özgü kurumsal
yapıların varlığına ve toplumsal dinamiklerine göre geliştirilmeye
başlanmıştır. Kentsel dönüşüm Türk planlama sisteminde bir strateji olarak
uygulanmamış, Türkiye’nin bağlamsal ve uygulama dinamiklerine göre
gerçekleşmiştir. Bu yüzden, Türk metropoliten kentlerindeki dönüşüm
olgusunu Türk kentlerinin mekansal yapısının oluşma dinamiklerini
dikkate almadan açıklamanın yetersiz kalacağı söylenebilir.
Sorunlara çözüm getirmek için, Batı’daki mekansal biçimlenmeye yönelik
müdahale yöntemleri her dönemde belli ölçülerde Türk planlama
sisteminde de uygulanmıştır. Ancak dönüşüm müdahaleleri genelde
politik ve ekonomik nedenlerle gündeme geldiği için bilinçli bir yaklaşım
çerçevesinde geliştirilmemiştir. Uygulamalar genelde kentin fiziksel
yapısını değiştirmiş veya yenilemiştir. Bu tür fiziksel süreçler toplumsal
dönüşüm bağlamında irdelenmemiştir. Her dönemde gelişmiş ülkelerde
dönüşüm için geliştirilen stratejiler ve araçlar farklı birlikteliklerle
uygulanmıştır. Örneğin, kentsel yenileme ve yeniden yapılandırma
gelişmiş Batı ülkelerinde İkinci Dünya Savaşı sonunda yaygın biçimde
kullanılan dönüşüm araçları iken sonraki dönemlerde farklı bağlamsal
gereksinmeler ve değişimlere uygun kentsel canlandırma, iyileştirme,
sağlıklaştırma ve koruma gibi araçlar öne çıkmıştır. Oysa, Türkiye’de
son dönemde yerel yönetim yaklaşımı ağırlıklı olarak kentsel yenileme
stratejisini benimsemektedir.
Kentlerin mekansal yapısı, kendine özgü süreçler ve toplumsal
dinamiklerle şekillenmektedir. Farklı ülkelerdeki kentsel dönüşüm farklı
değişkenlerin etkileşimi ile oluşmaktadır. Bununla ilişkili olarak, Türk
metropoliten kentlerindeki dönüşüm bağlamsal, sosyo-ekonomik, yönetsel
ve fiziksel değişkenlerin etkileşimi sonucu gerçekleşmiştir. Bu bağlamda,
Türkiye’de kentsel dönüşüme müdahale edebilmek için ekonomik, sosyal,
çevresel ve yönetsel/yasal değişimlerin anlaşılması ve bunları dikkate alan
modellerin geliştirilmesi önem kazanmaktadır.
Bu yazı iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Türkiye’de
kentsel dönüşüme tarihsel bir analiz yapmaktadır. İkinci bölüm bu
analiz sonucuna dayanan yöntemsel bir dönüşüm yaklaşımı ve ilkelerini
geliştirmektedir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türk metropoliten kentlerinin ilk dönüşüm
örnekleri gecekondulaşmadır. 1950’lerden bugüne metropoliten kentlerde
kentsel dönüşümün üç farklı döneme göre farklılaştığı gözlemlenmektedir.
İlk dönem ekonomik büyüme politikasının yaygınlaştırıldığı ve
sanayileşmenin yaşandığı 1950 ve 1980 yılları arası dönemdir. Ekonomik
büyüme ve göç büyük kentlerin hızla büyümesine ve gecekondulaşmasına
neden olmuştur. Bu dönemde en önemli kentsel dönüşüm kent çeperindeki
boş arazilerin gecekondu mahallelerine dönüşmesi ve daha sonra bu
mahallelerin sağlıklaştırılması, apartmanlaşarak yeniden yapılandırılması
veya temizlenerek farklı nüfus gruplarına yönelik yenilenmesi şeklinde
olmuştur.
İkinci dönem büyük kentlerin dışa açık liberal ekonomiden ve
küreselleşmeden etkilendiği 1980 ve 2000 yılları arasıdır. Bu dönemde
metropoliten kentlerde iki önemli gelişme gözlemlenmiştir. Bir yandan
kent içinde ruhsatlı ve ruhsatsız yapılanma meydana gelmiş, öte yandan
yerleşim alanları merkez dışına yayılmıştır. Dönüşüm kentiçi konut
alanlarının yanı sıra, sanayi, merkez ve kıyı alanlarında da gözlemlenir.
Yaşam kalitesi düşmüş ve riskli alanların yenilenmesi, sağlıklaştırılması
veya yeniden canlandırılması şeklinde olmuştur. Ayrıca, tarihi değeri olan
alanların soylulaştırılarak korunduğu izlenir.
Son dönem, yani 2000’li yıllar, yerel yönetimin özel sektörle işbirliğinin hız
kazandığı ve ilk defa ‘dönüşüm’ün strateji olarak tanımlandığı dönemdir.
Ancak dönüşüm stratejisi sadece kentsel yenileme olarak tanımlanmış ve
bu yaklaşım farklı kent parçalarının farklı kullanımlara dönüştürülmesi
için uygulanmaya başlanmıştır. Bunun yanında tarihi konut alanlarının
soylulaştırılarak korunması ve apartman alanlarının iyileştirilmesi de göze
çarpar.
Tarihsel analiz Türkiye’de dönüşüm alanlarının bağlamsal özelliklerini
öğrenmeden ve tanımadan müdahale etmenin sınırlı ve parçacı
fiziksel değişimden ileriye gidemeyeceğini göstermektedir. Bugün
geçerli yeni planlama ve müdahale paradigmasına uygun olarak
dönüşümün yapılacağı alanın yerel özelliklerinin dikkate alınmasını,
yerel yönetimin yanısıra diğer iddia sahiplerinin de sürece katılımını,
ortaklıkların kurulmasını ve çok yönlü bir değişim sürecinin yönetilmesini
gerektirmektedir. Yapılacak dönüşüm uygulamaları için bu doğrultuda
yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır.
TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜME TARİHSEL BAKIŞ
Türkiye’de metropoliten kentsel dönüşüm olgusu son elli yılda farklı
dönemlerde farklı yapısal, bağlamsal, sosyo-ekonomik, yönetsel ve
fiziksel dinamiklere bağlı olarak değişim göstermiştir
(Tablo 1). Yapılan
uygulamalar buna paralel olarak gerçekleşmiştir. Yapılan dönüşüm
müdahaleleri ve araçları gerek yerel bağlamsal koşullar gerekse küresel
akımların etkisiyle belirlenmiştir. Bu müdahale biçimleri giderek mekana
sadece fiziksel müdahale olmaktan daha kapsamlı sosyo-ekonomik
boyutları içerecek biçimde çeşitlilik kazanmıştır. Müdahale biçimlerinin
çeşitlilik kazanması dünyada değişen planlama yaklaşımları ve bunun
Türkiye’ye yansımaları çerçevesinde olmuştur. Dönüşüm müdahalelerini
daha katılımcı ve süreçsel yeni planlama yaklaşımı ile ele alma ihtiyacı
doğmuştur.
Türkiye’de kentsel dönüşüm deneyimi, plan ve programların, politik
müdahale biçimlerinin doğrudan sonucundan çok, piyasa koşullarına,
toplumun “spontan/anlık” çözümlerine, merkezi ve yerel yönetimin
karşılıklı etkileşimine dayanmaktadır. Tarihsel bir analiz yapmanın amacı
ise kentsel dönüşüm süreç ve pratiğinde dışsal etmenlerin ulusal ve
uluslararası rölünü belirlemektir.
Elli yıllık bu dönem sonunda Türkiye’de geçekleşen kentsel dönüşüm,
fiziksel yapının dönüşmesi olmakla beraber, toplumsal ve ekonomik
dönüşümün de bir sonucudur. Bu arada Türkiye’de kentler gelişmiş Batı
ülkelerin örneklerinden çok daha hızlı dönüşmüşlerdir. Bu dönüşümü
denetleyen kurumsal ve yasal düzenlemeler ve getirilen planlama
yaklaşımları çoğu kez dönüşümün gerisinden gelmiştir. Kentsel dönüşüm
stratejilerinin geliştirilmesine öncülük eden aktörler, önce kamu kurumları sonra piyasa ve özel birey ve kuruluşlardır. Ancak, planlar ve stratejiler çoğu kez uygulamadan önce gelmek yerine, uygulamaları izlemiştir.
1980 sonrasında uluslararası ve küresel ilişkiler düzleminde Türkiye’de
planlama ve denetleme pratikleri “yukarıdan aşağıya” merkeziyetçi
niteliğini kaybetmeye başlamıştır. Bu toplumu dışlamayan bir kent
planlamasının yeniden kurumsallaşmasının gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.
Bu çerçevede giderek demokratikleşme bağlamında değer kazanan ve
vurgulanan ‘sürdürülebilirlik’, ‘çok boyutluluk’, ‘olanaklara eşit erişim’,
‘katılım’ ve ‘ortaklık’ gibi kavramların toplumsal dönüşüm ilkelerini
saptamada ve plan stratejilerinin belirlenmesinde kaçınılmazlığı kabul
edilmiştir (Habitat Gündemi ve İstanbul Deklarasyonu, 1996).
Türkiye’de dönüşümün oluşmasına ve buna paralel yasal düzenlemelere
bakıldığında, kentsel dönüşümün ‘yenileme’ olarak tanımlandığı,
ancak, zaman içerisindeki uygulamalarda kendi içerisinde farklılaştığı
ve yeni boyutlar kazandığı gözlemlenmektedir. İlk dönemler dönüşüm
müdahaleleri yıkıp yeniden yapma iken, daha sonra mevcut dokunun
korunarak fiziksel özelliklerinin altyapı getirilerek sağlıklaştırılması
pratiğinin geldiği gözlemlenmektedir. Diğer yenileme müdahaleleri
ise fiziksel, sosyal ve ekonomik dönüşümü öngören geliştirme
müdahaleleridir. Ayrıca tarihi, kültürel ve çevre değerlerinin bulunduğu
yerleşmeler korunarak ve geliştirilerek dönüştürülmüştür.
Bu bölümde, kentsel dönüşüm olgusu ve uygulamaları 1950’lerden
bu yana 1950-1980, 1980-2000 ve 2000 sonrasını içine alacak biçimde
birbirinden farklılaşan üç dönemde tartışılmıştır. Ekonomik büyüme
ve göç her üç dönem için önemli bir olgudur. Her dönemde bunlara
karşı geliştirilen politikalar ve uygulamalar değişmiştir. Bu üç dönemde
işgücünün dönüşmesiyle oluşan konut ve işyeri alanları birbirine bağlı
olarak kent parçalarının dönüşmesini etkilemiştir. Kentsel alandaki
dönüşümlerin yönetsel boyutu ilk yıllarda daha merkeziyetçi iken
seksenlere doğru yetkinin yerele kaydırılması şeklinde değişmiştir. Üç
dönem boyunca metropoliten kentlerin gelişmesi önce azmanlaşan, sonra
çok merkezli büyüyen ve giderek bölgesel bir olguya dönüşen biçimde
olmuştur. Bu bağlamsal, sosyo-ekonomik, yönetsel ve fiziksel değişimler
ilk dönemde gecekondu alanlarının oluşmasına neden olurken, son
dönemlere doğru ruhsatsız konutların yanında ruhsatlı kentsel alanların
dönüşümünü gerçekleştirmiştir.
Bu bölümde birbirinden farklılaşan her dönem, bağlamsal, sosyoekonomik,
yönetsel ve fiziksel dinamikler çerçevesinde ayrıntılı olarak
tartışılmıştır. Değişen bu dinamikleri ayrıntılı olarak incelemek kent
makroformundaki ve konut, sanayi, ulaşım ve merkezi alan gibi farklı
kent parçalarındaki dönüşüme olan etkisi açısından önemlidir. Yapısal
veya bağlamsal çerçevede, Türkiye’nin ekonomik politikaları ve
demografik değişimleri ele alınmıştır. Sosyo-ekonomik çerçevede, Türk
kentlerinde üretim alanları ve işgücü özellikleri, çalışan nüfusun sosyoekonomik
düzeyi ve yaşam alanlarıyla yakından ilişkili olduğu için Türk
metropoliten kentlerindeki konut sunum biçimi ve işgücü özellik ve
yapısı, bunun yaşam alanlarıyla ilişkisi irdelenmiştir. Yönetim açısından
ise yetkilerin dağılımı, planlama uygulamaları ve yasal düzenlemeler
tartışılmıştır.
1950-1980: HIZLI KENTLEŞME VE GECEKONDUDAN APARTMANA
1950 ve 1980 yılları arasında ekonomik büyüme ve sanayileşme politikası
bir sanayi kenti oluşumunu ortaya çıkartırken, kırdan kente göçü ve hızlı bir kentleşmeyi de beraberinde getirmiştir. Bu kent çevresindeki
kırsal veya boş alanların kentsel alana dönüşümü ile sonuçlanmıştır.
Kentlerdeki altyapı yetersizliği nedeniyle kırdan göçen nüfus kendi konut
ihtiyacını kent çeperinde hazine veya özel araziler üzerine gecekondu inşa
ederek karşılamıştır. Bu dönemde, büyüme politikasının etkili ve etkin
uygulanması merkezi bir planlama anlayışını da beraberinde getirmiştir.
Buna paralel olarak yerel yönetimler kentleşme sorunlarına duyarlılık
göstermeye ve çözüm arayışında kısıtlı düzeyde rol almaya başlamıştır.
İkinci dünya savaşından sonra 1980’li yıllara kadar, Türkiye bağlamında
ekonomide büyüme politikası izlenmiş ve kent nüfusu hızla artmıştır.
Ekonomik büyüme ilk on yılda sanayileşmeyi, dış yardımları, liberal
ekonomi modelini ve tarımsal modernleşmeyi beraberinde getirmiştir
(Şenyapılı, 2007). İkinci on yılda planlı ekonomiye geçildikten sonra ithal
ikame modeli uygulanmış, iç pazar genişletilmiş ve neo-klasik ekonomik
yaklaşım benimsenmiştir. Bu dönemin son on yılı ekonomik krizlerin
yaşandığı, işsizliğin arttığı, çocuk ve kadının işgücüne katılmaya başladığı
ve inşaat sektörünün öne çıktığı yıllardır.
Dönemi belirleyen yapısal değişimlerle beraber, büyük kentlere göç
başlamıştır. Bu dönemde büyük kentler doğal nüfus artışlarının üç katı
oranında göç alarak büyümüşlerdir. Kentsel nüfus 1950 ve 1960 yılları
arasında toplam ülke nüfusuna oranla %80’e varan bir artış göstermiştir.
Bu oran en yüksek değerine 1965 ve 1970 arası ulaşmıştır (Osmay, 1999,
143). Örneğin, kent nüfusu artışı 1950’de %19’dan 1970’de %36’ya çıkmıştır
(İçduygu ve Sirkeci, 1999, 250). Aynı dönemde, 0-15 yaş arası bağımlı
nüfusun toplam nüfusun yarısını oluşturduğu, dolayısıyla bir erişkine iki
çocuğun düştüğü gözlemlenmektedir (Güvenç, 2004).
1950 ve 1980 yılları arasında, Türkiye’de sanayileşmeye paralel olarak,
kırdan kente göç olgusu baş göstermesi, kentlerde bazı sosyo-ekonomik
değişimlere neden olmuştur. Konut stoku yetersiz kalmış, teknik ve
sosyal altyapı eksiklikleri ortaya çıkmıştır. Bu doğrultuda, gecekondu
dargelirlinin barınma ihtiyacına bulunan bir çözüm niteliği taşımaktadır.
Topografik eşiklere referansla organik olarak şekillenen gecekondu
yerleşmeleri, ana yollara yakın kümeler halinde oluşmuştur. Zaman
içinde bu kümelerin aralarındaki boş alanlar da dolmuş ve birbirleriyle
bütünleşen yerleşimler giderek ilçeler oluşturmaya başlamışlardır
(Şenyapılı, 1996).
Metropoliten kentlerde bir yandan yeni iş alanları oluşurken, diğer
yandan yeni konut biçimleri gelişmiştir. Hızlı göç kent çeperlerinde
özel veya kamu arazileri üzerinde gecekondulaşma ile birlikte, kent
içinde de apartmanlaşmayı hızlandırmıştır. Bazı gecekondular, ‘yapsatçı’
girişimciler tarafından üretilen bireysel konutlara ve çok katlı
apartmanlara, kooperatif aracılığı ile meslek kuruluşlarının veya
bankaların desteği ile toplu konuta dönüşmüştür.
Konut alanlarının gelişimi kent nüfusunun ekonomik sektörlerdeki
istihdam biçimi ile doğrudan ilişkilidir. Örneğin, 1950’lerden itibaren,
metropoliten kentlerde çalışan nüfus artan bir oranda enformal işlerde
istihdam edilmekteydi (Özar, 1998). 1970’lere doğru ise kente göç eden
nüfus kendine kentin tüm sektörlerinde çalışma alanı yaratmış ve kent
ekonomisinin yarı örgütlü bir kesimi haline gelmiştir (Osmay, 1999, 143).
Büyük oranda kent merkezinde ve kent merkezine yakın bölgelerde
küçük sanayi ve hizmetlerde çalışan bu nüfus, önce yeni gelişen
gecekondu mahallelerinde daha sonra gelirleri, işteki konumları ve ulaşım olanaklarına bağlı olarak apartmanlaşan gecekondu alanlarında veya
büyük sanayi çeperinde oluşan konut alanlarında yaşamaya başlamışlardır.
1980’lerden sonra hem gecekondular hem de kent merkezindeki eski
konut alanları apartmanlaşarak dönüşmüştür. Bu gelişmeler işgücünün
örgütlenme biçimine göre çeşitlenmiştir. Kentte kalıcılık kazanan enformalkayıtdışı
işgücü, işyerlerine yakın mesafede ruhsatsız ancak kalıcı
nitelikli çok katlı gecekondu alanlarında yerleşmiştir. Kent ekonomisi ile
bütünleşmiş ve çeşitlenmiş işgücü ise ruhsatlı veya ruhsatsız yapıların
bulunduğu yeni gelişen orta ve düşük gelir grubunun oluşturduğu
mahallelerdeki konutlara geçmiştir.
Ekonomik büyüme ve göç ile dönüşen konut alanları merkeziyetçi bir
planlama yaklaşımı doğrultusunda olmuştur. Devlet Planlama Teşkilatı
(DPT) bu dönemde (1960) kurulmuş, İmar ve İskan Bakanlığı’nın icracı
kapasiteleri artırılmıştır. Planlama yetkisinin merkezde toplanması
merkezi bir planlama anlayışını da beraberinde getirmiştir. Bu dönemde
merkezi planlı kalkınma modeli uygulanmış ve bütüncül planlama
yaklaşımı benimsenmiştir. 1973 ve 1977 yılları arasında ise ortaya çıkan
Yeni Belediyecilik Hareketi ile yerel belediyeler kentleşme sorunlarına karşı
merkezi yönetimden daha fazla duyarlılık göstermeye başlamıştır.
Bu dönemde gecekondu alanlarının düzenli konut alanlarına
dönüştürülmesi amacıyla yasal düzenlenmeler yapılmıştır. Gerçekleşen
yasal düzenlemeler dönemin planlama anlayışını desteklemiş ve
gecekonduların yasallaşmasını öngörmüştür. Bunlardan bazıları şunlardır:
özellikle kent merkezindeki ruhsatlı az yoğun ve az katlı konut stokunun
yıkılarak çok katlı apartmanlara dönüşmesine imkan veren (Türkiye
Ulusal Rapor ve Eylem Planı, 1996, 65) ve bireysel yapı birimlerine
yönelik mülkiyet haklarının genişletilmesini destekleyen (Balamir,
1975) 1965 tarihli ‘634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’; belediye başkanını
halk tarafından doğrudan seçilmesini getiren ve gecekondu sakinlerini
politikacılar üzerinde baskı oluşturmaya imkan veren (Acar ve Adam,
1978) 1963 tarihli ‘307 sayılı Belediye Yasası’; ıslah-imar planları yoluyla
gecekonduları yasallaştıran ve ticarileştiren 1966 tarihli 775 sayılı Gecekondu
Yasası (Tekeli, 2003, 5); konut, sanayi, eğitim, sağlık, turizm yatırımları ve
çeşitli kamu tesislerinin yapımında arsa ve arazi sağlamak için Arsa Ofisi
Genel Müdürlüğü’nün kurulmasına imkan veren 1969 tarihli ‘1164 sayılı
Arsa Ofisi Kanunu’ (Yavuz, 1980); ve 1972’deki metropoliten alanlarda
metropoliten nazım planı yapma yetkisini İmar İskan Bakanlığı’na veren
‘6735 sayılı İmar Kanunu’dur.
Bunların sonucunda büyük kentlerin fiziksel mekanında da değişim
gerçekleşmiş; boş arsalar yapılaşmış, kente yeni büyük yapı alanları
eklemlenmiş; ve ‘azman kentler’ oluşmuştur (Tekeli, 1999, 17). Küçük
ölçekli üreticiler bir yandan kent merkezinde yer seçerken; sayıları
giderek artan küçük ölçekli sanayi siteleri devlet desteği ile kent dışında
yer seçmiştir. Ayrıca, bu dönemde, kent dışında büyük sanayi de yer
seçmeye başlamıştır. 1965 öncesi küçük üretim faaliyetleri tarihi kent
merkezlerinde yoğunlaşmış, ancak, çevresini harap ederek gelişmiştir.
Bunu, karayoluna önem verilmesi sonucu artan motorlu araç sayısı ve
kentiçinde yoğunlaşan trafik desteklemiştir. 1965 sonrası yıllarda, kimi
küçük sanayi kuruluşlarının kent dışına çıkmasıyla kent merkezlerinde
toptan ve perakende ticaretin payı artmıştır (Osmay, 1999, 143). 1970’lerde
ise büyük kentlerdeki genel eğilim yeni iş merkezlerinin gelişmeye
başlamış olmasıdır.
Bir yandan, kent içinde ruhsatlı konut stokunun daha çok katlı ve
daha yoğun apartman konutlarına dönüşümü sürerken, öte yandan,
bu dönemde af uygulamalarından cesaret alan ‘yap-satçılar’ ruhsatsız
apartmanlar üretmeye başlamışlardır. Bu düşük standartlı yapılar
küçük müteahhitler tarafından, kamu ya da özel denetimlerden yoksun
ve kentsel hizmetler açısından yetersiz olarak inşa edilmiştir (Balamir,
2002). Yasallaşan gecekondular kent makroformunda yasal alanlara
dönüşmüştür (Şenyapılı, 1998, 311).
Ülkedeki bağlamsal, sosyo-ekonomik, yönetsel ve fiziksel gelişimler kentsel
mekanda dört farklı dönüşüm süreci yaratmıştır. Birincisi, merkeziyetçi
bir yaklaşım ile gerçekleşen büyük kentsel dönüşüm projeleridir. Halk
arasında Menderes İmarı olarak bilinen uygulamalar buna örnektir. Tarihi
dokuda önemli kayıplara neden olan bu uygulamada özellikle İstanbul’da
eski kent dokusu yer yer yıkılarak apartmanlaştırılmış ve taşıt trafiğine
uygun geniş yollar açılmıştır (Şahin, 2003). Eskiyi yıkarak yeniden
yapılaşmaya giden bu uygulama ilk kentsel yenileme (urban renewal)
örneği olarak kabul edilebilir.
Diğer üç dönüşüm süreci, ruhsatsız konut alanlarına yönelik olmuştur.
Birinci süreçte, gecekondu mahallelerine altyapı hizmetleri götürülmüş ve
yeni kurulacak gecekondu yerleşimleri için düzgün ve düşük yoğunluklu
alanlar gecekondu islah alanı olarak planlanmıştır. Bu yapılanma mahalle
ölçeğinde yapılan ilk sağlıklaştırma (upgrading) uygulaması olarak
tanımlanabilir. İkinci tür dönüşüm kent çeperindeki gecekonduluların
kendi sınırlı olanaklarına dayanarak çok katlı binalar üretmesi ve
taşınmasıyla oluşmuştur. Bu bir yeniden yapılandırma (redevelopment)
süreci olarak tanımlanabilir. Üçüncü tür ise, büyüyen kentin çeperinde
orta ve üst gelir grubuna konut üretim talebi doğrultusunda, mevcut
gecekonduluların bedel ödenerek kentin diğer alanlarına gitmelerinin
sağlanması ve bu yerleşim alanlarının örgütlü büyük inşaat şirketleri
tarafından geliştirilmesiyle oluşmuştur. Bu tür gecekondu dönüşüm
süreci özel sektör girişimiyle yapılan kentsel yenileme (urban renewal)
olarak nitelendirilebilir. Son olarak, bu dönemde kent merkezinin geçiş
ve çöküntü bölgelerine dönüşüm süreci yaşanmıştır. Mülkiyeti karışık
olan bu alanlar ilk sahipleri tarafından yeni göçenlere kiraya verilmiş veya
terk edilmiştir. Bir sonraki dönemlere kadar bu alanlarda bir müdahale
yapılmamıştır.
1980-2000: KENTİÇİ RUHSATLI VE RUHSATSIZ YAPILAŞMA
1980’lerden sonra Türk ekonomisi dışa açılmış, böylece uluslararası
pazarlara üretim yapan birimlerin sayısı ve bununla birlikte kaliteli işçi
talebi artmıştır. Sanayi birimleri büyük ölçekli organize üretim birimlerine
dönüşmeye başladıkça kent dışına çıkmış, küçük ölçekli üretim yerleri kent
içinde tarihi merkezlerde yer seçmeye devam etmişlerdir. Organize sanayi
kuruluşları ihtiyacı olan kaliteli işçi talebini çevresinde kurulan ve bir
bölümü ruhsatsız konutlardan oluşan yeni yaşam alanlarından karşılarken,
kent içindeki küçük üretim birimleri çöküntü alanlarında yaşayan düşük
kaliteli eğitimsiz nüfusu istihdam etmeye devam etmiştir. Böylece, bir
yandan kent dışında çalışma ve yaşam alanlarını içeren yeni yerleşmeler
oluşurken, diğer yandan kent merkezi çevresindeki çalışma birimleri
çöküntü alanlarında yaşayanlarla bir bağımlılık ilişkisi içerisine girmiştir.
1980’lerden sonra, dışarıya açılma politikasının benimsenmesiyle Türkiye
bağlamında değişimler yaşanmaya başlanmıştır. Dışa açık ihracata yönelik
kalkınma modeli uygulanmış; kentlerde sermaye piyasaları, serbest ticaret ve üretim, bankacılık alanlarında yeni kurumlar oluşmaya başlamış;
altyapı politikalarında telekomünikasyon yatırımlarına öncelik verilmiş ve
Türkiye’nin haberleşme kapasitesi artırılmıştır (Tekeli, 1999, 20). 1980’lerde,
kırdan kente göç devam etmiş, ancak, niteliğinde bir değişiklik olmuştur.
Doğu illerindeki siyasal karışıklıklar ve güvenlik kaygıları bazı köylerin
boşaltılmasını gerektirmiş ve göçe neden olmuştur (Şenyapılı, 2006, 24).
İstanbul, Adana, Mersin, Antalya ve Diyarbakır gibi illerde nüfus artışı
yaşanmıştır. Ancak kentsel nüfus oranındaki artışa rağmen, bir önceki
döneme kıyasla doğurganlık oranı düşmüş; bu da kentsel nüfus artış hızını
azaltmıştır.
1980 öncesi dönemde gecekonduların yasallaşmaya başlaması ve
pazarlanabilmiş hale gelmiş olması, bu dönemin sosyo-ekonomik yapısını
etkilemiştir. Gecekondunun organize bir şekilde üretilmesi temelini
hazırlamış; gerek bireysel gerek yasadışı örgütlenmeler eliyle gecekondu
üretiminde kiralık ve mülk sahipliliği artmıştır. Bunun yanında, kentteki
gecekondular dört ve beş katlı binalara dönüşerek apartmanlaşmıştır. Öte
yandan 1980’li yıllarda farklı toplu konut uygulamaları yaygınlaşmıştır
(Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planı, 1996, 65). Bunlar kooperatif ve
kooperatif üst birlikleri örgütlenmeleri, Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ)
konut üretimi, yerel yönetim ve TOKİ işbirliği ile oluşan toplu konut
alanlarının gelişimi ve özel girişimcilerin ve Türkiye Emlak Bankası’nın
gerçekleştiği toplu konutlar gibi uygulamalardır. Bunlardan ilk üç
uygulama dar ve orta gelir gruplarına, son uygulama yüksek gelir
gruplarına yönelmiştir.
1980’lerden sonra küçük üretim kent içi ve kent dışında gelişmeye devam
etmiştir. Kent içinde kalan küçük üretim biçimlerinde çalışan işgücü
çevre gecekondu ve merkez mahallelerde yaşayan niteliksiz ve düşük
gelir nüfusundan oluşmaktadır. Bu nüfus az eğitimlidir, kentsel deneyimi
azdır, yeterli geliri yoktur, rahat çalışma ortamı ve statü sağlayamamıştır
(Altaban ve Şenyapılı, 2002). Kent dışına örgütlenerek giden küçük üretim
birimleri, çalıştırdığı işgücünü çevresindeki kent dışı yaşama alanlarından
istihdam etmiştir.
Kent makroformunu ve kentsel dönüşüm süreçlerini bu dönemde
belirleyen üç önemli yasal düzenleme bulunmaktadır. Birincisi 1984 tarihli
‘3030 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu’, ikincisi bir yıl sonra yürürlüğe
konan ‘3194 sayılı İmar Kanunu’dur. Belediye ve imar kanunları ile yetkiler
belediyelere devredilmiş ve belediyelere aktarılan kaynaklar artırılmıştır.
Bu sayede neredeyse bütün büyük kentlerde kapsamlı planlama ve imar
çalışmaları başlatılmıştır. Ancak, yerel yönetim yaklaşımı ulusal ölçekte
tabandan yönetim ilkesiyle tutarlı olamamıştır. Kentteki dönüşümü
etkileyen üçüncü yasal düzenleme kamulaştırma uygulamalarıyla
ilgilidir. Ancak, kentsel dönüşüm uygulamalarında idari ve mali kısıtları
bulunmaktadır (Özden, 2002, 186).
Bu üç yasal düzenlemeye ek olarak konut, gecekondu, kültürel, tarihi
ve doğal çevre gibi özel alanlardaki dönüşümü etkileyen diğer yasa ve
yönetmelikler yürürlüğe girmiştir. Bunlardan dönüşüm açısından en
belirleyici 1984 tarihli ‘2985 sayılı Toplu Konut Kanunu’dur. Bu yasal
düzenleme, konut ihtiyacının giderilmesi için toplu konut projelerinin
hayata geçirilmesini, eylem planı kapsamında gecekondu alanlarının
dönüşütürülmesini ve tarihi konut stokunun iyileştirilmesini öngörür.
Ayrıca, belediyelerin konut üretimi alanına girmesini teşvik etmek için
toplu konut fonundan yararlanma imkanları yaratılmıştır. Bu yasanın
uygulanması kent çeperinde yeni konut alanlarının oluşturulmasına, kırsal alanların yapılanmasına ve eski gecekondu mahallelerinin yıkılıp yeni
organize konut alanları haline dönüşmesine imkan vermiştir.
Ayrıca, ruhsatsız yapılaşma sorununa çözüm olarak 1983 ve 1988 yılları
arasında birbiriyle ilişkili beş af yasası çıkartılmıştır (Şenyapılı, 1998,
312). Bunlar, her türlü yasa dışı gelişmenin meşrulaştırmasını öngören
1983 tarihli ‘2805 sayılı yasa’; gecekondulara önce tapu tahsis belgesi
verilmesini, sonra İmar-İslah Planı yapılmasını ve sonuçta gecekondululara
tapu verilmesini öngören 1984 yılında çıkarılan ‘2981 sayılı yasası’; konut
ve konut dışı amaçlı kullanılan kaçak yapıların tümünü kapsayan ve
gecekondu alanlarında dört kat yapılaşma hakkı veren 1986’da yürürlüğe
giren ‘3290 sayılı yasası’; boş alanlara plan yapılmasına izin veren ve tapu
tahsis belgeli gecekondu parsellerinin satışına imkan tanıyan 1987’de ‘3366
sayılı yasa’; ve son olarak, 775 sayılı gecekondu yasasının getirdiği bütün
sınırlamaları ortadan kaldırmış ve tüm kaçak yapıları af kapsamına alan
1988 tarihli ‘3414 sayılı yasa’dır.
Bu yasa grubu, gecekondu alanlarının mülkiyet sorunlarını çözmeyi ve
gecekondu stokunun apartman türü konuta dönüşümünü amaçlamıştır.
Ancak, dönüşümü piyasa koşullarına bırakarak yapmıştır. Bu yasal çerçeve
ile dönüşüm, önce yasadışı konutu yasallaşması, sonra planlı gelişim
alanları oluşturulması, konut kat sayısının artırılması, uygulamanın konut
dışını kapsayacak biçimde genişletilmesi ve son olarak, boş alanların imara
açılması yoluyla gerçekleşmiştir.
Kentlerdeki konut stokuyla ilgili yasalara ek olarak, dönüşümü etkileyen
1983 tarihli kültürel, tarihi, doğal çevre ve Boğaziçi yasaları da yürürüğe
girmiştir. Bunlar ‘2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’, ‘2872 sayılı Çevre Kanunu’ ve ‘2960 sayılı Boğaziçi Yasası’dır.
Bu yasalar koruma bölgeleri için çıkarılmıştır. Ayrıca, ‘2873 sayılı Milli
Parklar Yasası’ milli park niteliği taşıyan alanları, Tarım Orman ve Köy
İşleri Bakanlığı’nın ve Bakanlar Kurulu kararı ile ‘Milli Park’ olarak ilan
edilmesini öngörmektedir (Ünsal, 2000).
Ulusal düzeyde yürürlüğe giren yasal düzenlemelerin yanısıra, yeterli
konut ve yerleşim çevreleriyle ilgili uluslararası düzeyde geliştirilen
yapılan anlaşmalar da bu dönemde etkili olmuştur. Bunlardan en önemlisi
1996’da Habitat II İstanbul Konferansı’nda geliştirilen Türkiye’nin Ulusal
Raporu ve Eylem Planı kapsamındaki amaç ve ilkelerdir. Bu kapsamda,
‘insan merkezli’ ve sürdürülebilir gelişimi içeren bir dizi taahhütte
bulunulmuştur (Habitat Gündemi ve İstanbul Deklarasyonu: Hedef ve
İlkeler, Taahhütler ve Küresel Eylem Planı, 1996). Yaşanabilirlik, hakçalık,
yurttaşlık, yapabilir kılma ve yönetişim gibi ilkeler benimsenmiştir.
Yapılan taahhütler konut sağlanmasının çok boyutluluğu, ödenebilir konut
sunum biçimleri, herkesin eşit erişimi, ilgili aktörlerin gelişme ve yönetim
politikalarına katılımı ve ortaklıklar üzerinde durmuştur. Bu gelişmenin
ekonomik kalkınma, sosyal gelişim ve çevre korumayla birlikte ele alınması
gerekliliği vurgulanmıştır.
Ancak, her ne kadar katılımlı planlama yaklaşımları taahhütlerde
yer alsa da, 1990’lardaki uygulamalar bunların etkili biçimde yaşama
geçirilemediğini göstermektedir. Bunun önemli bir nedeni, planlama
sisteminin kurumsal ve yasal yapısından doğan sorunlardır. Karar alma,
uygulama ve izleme-değerlendirme süreçlerinde rol alacak kurumların
ve mali kaynaların açıkça yer almaması, genelde tek aktörlü bir sürecin
yönetilmesi, etkilenen grupların katılım biçimlerinin belirsizliği, esnek
ve sürdürülebilr yaklaşımların eksikliği ve yönetimde sürekliliğin sağlanmaması planlama süreçlerinde yaşanan diğer sorunlar arasında yer
almaktadır.
Ülkenin ekonomik politikasına, demografik değişimlere, sanayi
gelişimine ve sanayide çalışan işgücünün yaşam alanlarıyla ilişkisine bağlı
olarak, 1980 sonrasında metropoliten kent makroformu’nda iki eğilim
görülmüştür. Birinci tür eğilim merkezi iş alanlarının sayıca artmasıdır.
İkinci eğilim kentsel gelişimin ana ulaşım ve çevre yolları boyunca
merkez dışına yayılmasıdır (Osmay, 1999, 147). Bunun yanında, kentsel
makroform, 1980 öncesi, ağırlıklı olarak konut alanlarının yayılması iken,
1980 sonrasında, turizm, sanayi ve ticaret sektöründeki gelişmelerden
etkilenerek biçimlenmiştir.
Bu dönemde, kent bölgeleri içinde organize sanayi desantralize olmuş
(Tekeli, 1999, 21) ve yeni iş merkezleri gelişmeye devam etmiştir (Dökmeci
vd., 1993). İstanbul’daki yeni finans merkezi olarak gelişen Maslak bölgesi
buna bir örnektir. Bunun yanında, kent merkezlerinde ve tarihi kentte
ekonominin yeniden yapılanmasından etkilenen küçük üretim birimlerinin
sayıları artmıştır (Seymen, 1999). Esnek üretim ilişkileri temeline dayanan
tekstil, konfeksiyon, deri, deriden mamul eşya üretimi merkezde yer
seçmiştir. Bu üretim birimlerinde çalışan konut sahibi olmayan düşük gelir
grupları da eski kent konutlarında yaşamayı sürdürmüşlerdir (Güvenç
ve Işık, 1997, 153). Küçük üretimin ve düşük gelir nüfusunun eski kent
merkezlerinde yer seçmesi bu alanların çöküntü alanı haline gelmesinde
etkili olmuştur. Bunun üzerine, çöküntü alanlarında kalan tarihi yapıların
veya konut alanlarının koruma altına alınması ve sağlıklaştırılması
gündeme gelmiştir.
Bu tür sanayi ve merkez gelişimlerine paralel olarak, gecekondu alanları
çok katlı gecekondular, apart-kondular ve tek katlı konutlar şeklinde
farklı biçimlerde dönüşmeye devam etmiştir. Bunun yanında, kent
içinde dönüşemeyen ruhsatlı ve ruhsatsız konut alanlarına da rastlamak
mümkündür.
Yerleşik alandaki kent parçalarındaki planlı dönüşüm uygulamaları,
gerekçelerine göre iki türde gelişmiştir (Tekeli, 2003, 5). Birinci tür,mülk
sahiplerinin bireysel olarak verdikleri kararlar sonucu ortaya çıkan
dönüşümdür. İkinci tür, kent parçalarını planlayarak topyekün dönüştüren
uygulamalardır (Şahin, 2003). Öte yandan kent yönetim yetkilerinin ilçe
düzeyinde patronaj ilişkilerine inmesiyle büyük sermayeden pay alabilmek
için belediyeler arasında oluşan rekabet sonucu yasadışı dönüşüm
uygulamaları görülmektedir (Osmay, 1999, 153).
Bu dönemde gerek bireysel müdahale sonucu ortaya çıkan gerekse önemli
bir otoritenin kararıyla oluşan bu dönüşüm uygulamalarını yapılan
müdahale biçimine göre üç genel dönüşüm kategorisinde toplamak
mümkün olabilir: 1. Kentsel yenileme; 2. İyileştirme; 3. Koruma ve
soylulaştırma.
Kentsel yenileme (urban renewal) radikal bir müdahale olarak eskiyi
yıkıp yeniden inşa eden dönüşüm uygulamalarını içerir (Tekeli, 2003, 5).
İstanbul’da ‘Haliç Çevre Nazım İmar Planı’ kentsel yenileme projesine
örnek sayılabilir. Bu en radikal dönüşüm tipidir. Bu tür dönüşüm, rantı
ya da yaşam kalitesi çok düşmüş ve kullanımı riskli hale gelmiş bir alana
yeni imar hakları verilerek rantın ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi için
başvurulmuş bir çare olarak sayılabilir.
İkinci dönüşüm müdahale biçimi bir alanın mevcut fiziksel, sosyal ve
ekonomik dokusunun iyileştirilmesine yönelik dönüşüm uygulamalarını içerir. Mevcut dokuyu koruyarak getirilen dönüşüm müdahale türleri
arasında sağlıklaştırma (upgrading) ve ıslah-imar (improvement) planları
sayılabilir (Tekeli, 2003, 5). Sağlıklaştırma alt yapısı yetersiz bir çevrenin
sınırlı yatırımlarla yeterli hale getirilmesidir. Bu tür dönüşüm müdahalesi
genelde gecekondu ve ruhsatsız konut alanlarında uygulanmıştır.
Islah imar uygulaması, yapılaşması yasal olmayan bir alanın yasal hale
getirilmesi ve o alanda yapılaşma hakkı verilerek yaşayanlara güvence
verilmesidir. Islah-imar planları gecekondu alanlarını düzenli konut
stokuna dönüştürmeyi amaçlamaktadır (Şenyapılı, 1998, 312). Bu süreçte,
yerel yönetimler bizzat girişimci rolünü üstlenerek özel sektör işbirliği
yaparak bu uygulamalara girmektedir.
Ankara’da ‘Dikmen Vadisi Gecekondu Dönüşüm Projesi’ ve ‘Portakal
Çiçeği Vadisi Projesi’ kapsamında yapılan uygulanan ilk kez yerel hak
sahiplerinin karar alma sürecine katılımını benimsemiştir (Göksu, 2003). Bu
projelerde kamulaştırma yerine, haksahipliliğinin korunmasına, gecekondu
sahipleri ile taşınmazları karşılığı proje içinde yapılacak konut sahibi
olma anlaşmasına ve diğer ticari yatırımlar ile kaynak yaratma ilkelerine
dayanan bir model oluşturulmuştur (2003, 273).
Üçüncü dönüşüm müdahale biçimi tarihi değeri olan bir alanın
korunması (conservation) ve soylulaştırılması (gentrification) olarak
ortaya çıkmıştır. Söz konusu koruma iki yolla yapılmaktadır. Birincisi,
tarihi bir alana yeni bir işlev kazandırmaktır. Ankara ve Antalya kale
içinde lüks lokantaların ve geleneksel satış birimlerinin yer seçmesi
böyle bir korumaya örnek olabilir. İkincisi, tarihi alanın içinde yaşayan
sosyal tabakayı değiştirerek ekonomik yaşayabilirliğini kazandırmaktır.
İstanbul’da Cihangir ve Kuzguncuk’ta yaşanan dönüşüm bu türe örnek
olarak gösterilebilir (Uzun, 2001). Bu yaşam alanlarında gelir düzeyi
yükselmesi görülmektedir.
2000 SONRASI: KENTSEL DÖNÜŞÜM YASALLAŞIYOR
2000 sonrası dönemdeki en önemli gelişme kentsel dönüşümün
yasalarda yer almasıdır. Buna paralel olarak daha önce yerel girişimlerle
uygulanmaya başlanan katılımcı yaklaşım ve katılım araçları kentsel
planlama gündeminde tartışılmaya başlanmıştır. Stratejik planlama
yaklaşımı, katılımcı koruma politikaları, bununla birlikte çok aktörlü karar
alma süreçleri, sivil güçlenme gibi çabalar yaygınlaşmaya başlamıştır.
Kentsel planlama gündemindeki ve dolayısıyla kentsel dönüşüm
uygulamalarına yansıyacak olan katılımcı yaklaşımı küresel ve ulusal
etkenler tetiklemiştir. Sürdürülebilirlik, eşitlik ve demokratikleşme gibi
kavramları öne çıkartan küresel akımlar, AB’ye uyum müzakereleri
ve uluslararası ortaklıklar kapsamındaki uygulamalar ve kamuda
özelleşmenin yoğunluk kazanması bu etkenler arasındadır. Ayrıca,
hızla devam eden göç ve yerleşim alanlarına yansıyan sosyo-ekonomik
kutuplaşmalar kentsel dönüşümün gerekçelerini oluşturmuştur. Bu
gelişmeler ana ulaşım ağları boyunca kent sınırlarının dışına doğru
büyümesi, kentin parçalar halinde yeniden gelişmesi, merkezde ve çeperde
eskiyen mevcut kentsel dokunun yenilenmesi ve sağlıklaştırılması gereğini
doğurmuştur.
2000’li yıllarda Türkiye’nin ekonomik politikaları, Avrupa Birliği ve
Gümrük Birliği uygulamalarına; kamu ve iktisadi kuruluşlarının hızla
ve çok sayıda özelleştirilmesine yöneliktir. Bu dönemde, özelleştirilmeye
paralel olarak en fazla eğitim alanında olmak üzere kamu hizmetleri
azalmıştır. Örneğin, eğitim hizmeti 1990’da tüm kamu hizmetleri içinde %18 iken 2003’de %10’a düşmüştür (TC Başbakanlık Türkiye
İstatistik Kurumu Nüfus ve Kalkınma Göstergeleri, 2005). 2000 sonrası
küreselleşmeyle birlikte gelir kutuplaşması artmıştır. 2003’de en düşük
(birinci %20) gelir grubu toplam gelirin %6’sını, en yüksek (beşinci %20)
gelir grubu toplam gelirin %48.3’üne sahiptir. En zengin ile en fakir
arasındaki bu kutuplaşma İstanbul’da, 6.4 ve 50.5 ile çok daha belirgindir
(TC Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu Gelir Yoksulluk ve Tüketim
Göstergeleri, 2005).
Kente göç eden nüfus sayısı bu dönemde de hızlı artış göstermektedir.
İstanbul, 2003’de ülke düzeyinde kentlere göç eden nüfus arasında en
yüksek göç eden kişi sayısına sahip kenttir. Ancak, 1980 öncesi dönemden
farklı ve 1980’lerden sonraki eğilimle tutarlı olarak İstanbul’da toplam
doğurganlık oranı 1.83 ile en düşük düzeyde kalmıştır. Bu iki erişkine bir
çocuk düştüğü anlamına gelmektedir (Güvenç, 2004). Bu kentsel dönüşüm
uygulamalarında erişkinlerin hizmet talebinin artması açısından önemlidir.
2000’li yıllarda sosyo-ekonomik yapıda da değişimler yaşanmaktadır.
Nitelikli işgücü talebi artarken, becerili, yarı becerili ve düşük eğitimli
grup devingenliğini kaybetmiştir. İşsizlik ve yoksullaşma ile ilişkili olarak
sosyal hizmetlere ulaşma ve eğitim sorunu artmış, bununla birlikte, kent içi
çöküntü alanlarında suç oranları da artış göstermiştir.
Bu dönemde konut talebinin çok üstünde konut üretimi gerçekleşmiştir.
Resmi konut sunum fazlası rakamlarına kayıt dışı konut üretimi de
eklendiğinde bu oranın gerçekleşen üretimin %30 - 50 üstünde olduğu
anlaşılmaktadır (Balamir, 2004). 2000’lerde illere göre farklılaşmayla
birlikte tüm konut sunum biçimlerinde bir artış olduğunu söylemek
mümkündür. Bu öncelikle, belediyelerin oluşturdukları toplu konut
kooperatiflerinin sayısındaki artışta görülmektedir. Bunun yanı sıra
deprem riski olan alanlarda devlet kredisi ile afet konutları ve yeni
konutlar da üretilmiştir. Düşük nitelikli apartmanlarda daire sahipliği
veya kiracılık yaygınlaşırken, özel sektör eliyle kent dışında lüks konut
sitelerinin yapımı artmıştır. Kent merkezlerinde ise tarihi konut stoku yeni
konut veya işyeri olarak kullanıma açılmaya devam etmiştir.
Ekonomik ilişkilerin yeniden yapılanması, ulaşım ve iletişim ağlarının
güçlenmesi ile kentsel yönetim sınırları değişmiştir. Kentsel odaklar
bölgesel bir etkileşim ağı içerisinde bölge-kent (city-region) olarak işlev
kazanmaya başlamıştır. Bu gelişme birden fazla merkezin etkin olduğu
ve yerel aktörlerin kentin karar verme süreçlerinde aktif rol aldığı bir
kentsel yönetişim (governance) gereksinimini doğurmuştur. Bu farklı iddia
sahipleri arasındaki iletişimin önem kazanmasına neden olmuştur.
Buna yasal destek olarak, 2004 tarihli ‘5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi
Kanunu’, 2005 tarihli ‘5393 sayılı Belediye Kanunu’ ve 5301 sayılı ‘İl Özel
İdaresi Kanunu’ yerel yönetimlerin yerel aktörlerin katılımıyla mekansal
ve kurumsal stratejik planların üretmesini şart koşmuştur. Bu yeni yerel
yönetim kanunları yerel yönetim süreçlerine katılım için bazı somut
yaptırımlar öngörmektedir. Bunun en önemli göstergesi, yeni Belediye
Kanunu’nun 76’ıncı Maddesi kent vizyonu ve stratejilerinin oluşturulma
sürecinde YG 21 altında oluşan Kent Konsey’leri ile işbirliğinin yapılmasını
talep etmesidir. Böylece, 2005’den önce yerel yönetimlerin inisiyafine göre
karar verme sürecine kısmen katılan YG 21, Belediye Kanunu ile tüm yerel
yönetimler için zorunlu hale gelmiştir.
Her ne kadar bu yasalar somut katılım yaptırımları içeriyorsa da tam
katılım ile ilgili belirsiz ifadeler içermektedir. Karar verme süreçlerine
mahalle muhtarları, il kamu kuruluşları, meslek kuruluşları, üniversiteler, sendikalar, ve gündem konularıyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının
katılımından bahsetse de bu katılım fikir verme aşamasında katılımdan
öteye gitmemekte, karar alma ve plan uygulamalarını denetlemede kapalı
bir sistem öngörülmektedir. Yasalar belediyenin karar organı belediye
meclis toplantılarının herkese açık olmasını önermesine rağmen gündem
Belediye Başkanı tarafından belirlenmektedir. Kentlinin kent yönetimini
denetlemesine ilişkin bir hüküm yer almamaktadır.
Bu doğrultuda, yerel girişimle Kocaeli, Rize ve İzmir’de ticaret ve
sanayi odaları, İzmir’de EGEV ve Bursa’da KalDer gibi bazı sivil toplum
örgütleri mekansal stratejik plan yapma girişimlerinde bulunmuşlardır
(Ataöv, 2007). Kocaeli (Ataöv, 2004), Eskişehir (Arama Katılımlı Yönetim
Danışmanlığı, 2000), İzmir (EGEV, 2001) ve Bursa (Ataöv, 2004) katılımlı
mekansal stratejik planlama çalışmaları uygulamıştır.
Kent bütünüyle ilgili yasal düzenlemeler yanında kent parçalarının
dönüşümüne ilişkin yasal düzenlemler de üretilmiştir. Sonradan
başka bir isim altında değiştirilerek yasallaşan 27 Ocak 2004 tarihli
‘Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanunu’ tasarısında amaç, “tüm yerleşim
alanlarında.....sürdürülebilir gelişme ilkesi doğrultusunda, sağlıklı ve
güvenli yaşam çevreleri oluşturulması, afete duyarlı, kentsel standartlara
uygun olarak kullanılmasına yönelik iyileştirme, tasfiye ve yenilenmesini
sağlamak, ilgili idare (merkezi ve yerel) eliyle yeni yerleşim ve gelişim
alanları açmak, ucuz yapı ve arsa üretmek üzere, toplumsal katılıma dayalı,
düzenleme ilke ve esasları ile bunlara ilişkin uygulama yöntemlerini
belirlemek” olarak tanımlanmıştır (Kentsel Dönüşüm Kanun Tasarısı
Taslağı, 2004, 3).
Kuramsal olarak, planlama yaklaşımındaki katılımcı, çok boyutluluk ve
eyleme dönüklük gibi ilkeleri benimseyen stratejik planlamaya doğru
değişimlere paralel olarak üst ölçek kararları ile kent parçalarındaki
müdahalelerin ilişkisi ve tutarlılığı açısından kentsel dönüşüm olgusunun
yasallaşması olumlu bir gelişmedir. Ancak, yasa tasarısı, kentsel dönüşüm
olgusunun yeterince kapsamlı tanımlanmadığı, yenilenecek alanların
belirlenmesinde, uygulamaların yürütülmesi konularında sivil toplum
kuruluşlarının katılımının sağlanmamış olması ve denetim sürecinde
çeşitli uzman aktörlerle işbirliğinin irdelenmemesi bakımından eksik
bulunduğu için eleştirilmiştir (Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanun Tasarısı
Alt Komisyon Raporu, 2005). Örneğin, iyileştirme uygulamaları altında
yeniden canlandırma stratejisi bir alanın fiziksel olarak sağlıklaştırılması
ve yasallaştırılması yanında katılımlı bir uzlaşma süreci ile sosyal ve
ekonomik faaliyetler acısından canlandırılmasını içermektedir. Bu tip temel
dönüşüm boyutları tasarıda yer almamaktadır.
1 Mart 2005’de Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanun Tasarısı salt sit
alanları ile sınırlı tutularak ‘5366 sayılı Yıpranan Kent Dokularının
Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun’
olarak çıkartılmıştır. Genel gerekçesi ve amaç maddesi, “...şehrin yıpranan
ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş, Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen kent bölgeleri
ile bu bölgelere ait koruma alanlarının, kentin gelişimine uygun olarak
yeniden inşa ve restore edilerek bu bölgelerde konut, ticaret, kültür,
turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabii afet risklerine karşı
tedbirler alınması, kentin tarihi ve kültürel dokusunun yenilenerek
korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır” olarak belirlenmiştir. Bu yasa
kentsel dönüşümü iki birbiriyle çelişkili strateji altında tanımlamaktadır.
Kentin tarihi ve kültürel dokusunun ‘yenilenerek korunması’ bir yandan yenileme öte yandan koruma stratejisini içerir. Bu ikisi aynı zamanda
uygulanabilecek müdahale biçimleri değildir. Yenilemenin ve korunmanın
hangi şartlar altında olacağı yeterli bir şekilde tanımlanmamıştır. Aynı
doğrultuda, yasanın amaç maddesinde tanımlanan ‘inşa ve restore etme’
kavramları inceltilmiş ayrıntılı uygulama kurguları gerektirmektedir.
Ayrıca, ‘yıpranan kent dokuları’ tanımı kısa erimli ve tek taraflı çıkarlar
doğrultusunda yorumlanmaya açıktır.
27 Temmuz 2004 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren
5226 sayılı Kanun, ‘2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma
Kanunu’ ve korumayla ilgili diğer bazı yasalarda çok önemli değişiklikler
getirmiştir. Yasa, kültür ve tabiat varlıkların sürdürülebilirlik ilkesi
doğrultusunda korunması amacı ile korunacak alanın çok boyutlu
araştırılmasını, stratejik ilkelerinin saptanmasını ve koruma kararlarının
uygulanmasını ve katılımcı alan yönetim şekillerini dikkate almasını
öngörür. Bu yasayla ilgili 2005 tarihli ‘26006 Sayılı Alan Yönetimi ile
Anıt Eser Kurulunun Kuruluş ve Görevleri ile Yönetim Alanlarının
Belirlenmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’ katılım ve
katılımcıları tanımlayan planlama ve uygulama süreçleri için katılımcı bir
yönetim planı çerçevesi kurmaktadır.
Ulusal ekonomik politikalar, sosyo-ekonomik düzen, yasal düzenlemeler
ve yönetim anlayışındaki değişimlerle, bu dönemde metropoliten kentlerin
fiziksel yapısı bundan önceki dönemlerden farklı biçimde, büyük parçalar
halinde ve dönüşerek büyümektedir (Tekeli, 2005). Makroform yeni
ulaşım arterleri, altyapı yatırımları ve küreselleşmeyle birlikte ulusal
ve uluslararası talepler doğrultusunda piyasa ve planlama süreçleriyle
biçimlenmektedir. Kent dışında gelişen fordist üretim biçimi kendi iş ve
konut çevresini geliştirirken, kent içi esnek küçük üretim türleri kendi
çevresindeki konut ve işgücünden destek alarak yoğunlaşmaktadır
(Güvenç, 1992).
2000’li yıllar inşaat şirketlerinin uluslararası pazara açıldığı ve inşaat
sanayiinin daha da geliştiği bir dönemdir. Ayrıca, yeni teknolojiler sanayi
üretimi ile de ilişkilendirilmektedir. Bu dönemde, yaşam alanlarının üç
farklı biçimde dönüştüğü gözlenmektedir. Birinci en kapsamlı kentsel
dönüşüm uygulamaları, kent çeperlerinde ana arterler boyunca gelişmiş alt
gelir grubu gecekondu mahallelerini veya sağlıksız ruhsatsız yapılaşmaları
belediyeler tarafından yıkılarak büyük çapta bir yenileme (renewal)
operasyonu olarak gerçekleşmektedir. Ankara’yı Samsun ve Konya’ya
bağlayan ana arterler üzerindeki yıkılan gecekondu mahalleleri buna
örnektir.
İkincisi, orta ve alt orta gelir grubunun kentiçi apartmanlarda varolan
1960-70 stokunu mal sahipleri tarafından iyileştirerek (upgrading) yapılan
uygulamalardır. Üçüncü dönüşüm üst ve orta gelir grubunun araba
sahipliliğinin artışı ile kent dışına çıkması ile gerçekleşmiştir. Bu kırsal
ya da orman alanlarının yapılandırılarak (development) yeni siteler ve
kapalı yerleşimler kurulmasıyla oluşmuştur. Metropoliten alanlarda
araba sahipliğinin artışı ile, üst ve orta gelir grubu kent dışına çıkmakta,
alt kentler ve siteler yaygınlaşmaktadır. İstanbul’da Bahçekent ve Kemer
Country buna örnek gelişimlerdir.
Dördüncü dönüşüm biçimi üst gelir kesimin kent merkezindeki tarihi
veya eskimeye yüz tutmuş konutları satın alarak ve restore ederek
soylulaştırdığı (gentrification) uygulamalardır. İstanbul’da Cihangir ve
Kuzguncuk’ta bir önceki dönemde başlayan dönüşüm biçimi bu dönem de
benzer mahallelerdeki gelişimlerle birlikte devam etmektedir.
Bu dönemde, ayrıca, ulaşılabilirlik ve yeni iletişim teknolojisi
ilişkisiyle çevre yolları boyunca ‘yeni finans merkezleri’nin oluşumuna
rastlanmaktadır. İstanbul’da İkitelli böyle bir ticaret ve medya merkezi
gelişimine örnektir. Buna karşılık, kentin eski ticaret merkezinde yüksek
yoğunluğa doğru bir dönüşüm de devam etmektedir. Diğer yandan
tarihi kent merkezleri - İstiklal caddesinde ve tarihi yarımadada olduğu
gibi - turizm ağırlıklı işyerlerinin ve hizmetlerin yoğunlaştığı alanlara
dönüşmektedir.
İLERİYE YÖNELİK DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER
Yukarıdaki bölümlerde, Türkiye’de kentsel dönüşüm uygulamaları için
vizyon geliştirmek, uygulama yöntemleri belirlemek ve yapısal (kurumsal
ve mevzuat) değişiklikleri önerebilmek amacı ile 1950 ve 2000 sonrası
dönem için özellikle metropollerin hangi dinamiklerle dönüştüklerini ve
bu dinamiklerin bağlamsal niteliklerini özetlemeye çalıştık.
Bugün Türkiye’de yukarıda saptanan tüm dönüşüm tipleri aynı anda
yaşanmaktadır. Ancak hem gelişmiş Batı ülkelerinin hem de Türkiye’nin
yeni planlama ve müdahale yaklaşımı, dönüşümün yapılacağı alanın yerel
özelliklerinin dikkate alınması, ilgili aktörlerin katılımı ve ortaklıkların
kurulması unsurlarının altını çizmektedir. Günümüzde Batı’da kabul
edilen kentsel dönüşüm tanımı, “kentsel sorunların çözümünü sağlayan
ve değişime uğrayan bir bölgenin ekonomik, fiziksel, sosyal ve çevresel
koşullarına kalıcı bir çözüm sağlamaya çalışan kapsamlı bir vizyon ve
eylem”dir (Thomas, 2003). Bu anlamda kentsel dönüşümün başlıca üç
ayırt edici özelliği vardır. Birincisi, bir yerin doğasını değiştirmeyi ve
yerleşik halk ile söz konusu yerin geleceğinde söz hakkı bulunan aktörleri
sürece dahil etmeyi amaçlamasıdır. İkincisi, bölgenin özel sorun ve
potansiyellerine bağlı olarak, devletin temel işlevsel sorumlulukları ile
kesişen çok çeşitli hedef ve faaliyetleri içermesidir. Üçüncüsü ise, süreçle
ilişkili kurumsal yapılar değişkenlik gösterse de, farklı ilgi grupları
arasında işleyen ortaklıkların oluşturulmasını gerektirmektedir (Turok,
2004).
Bu yaklaşım müdahale alanının bağlamsal özelliklerini öğrenmeden
ve tanımadan tepeden-inme müdahale etmeyi reddeder. Bu yazıda da
bu yaklaşım benimsenmektedir. Bu yüzden, kuramsal olarak dönüşüm
alanına veya dönüşüm modeline özgü öneriler getirmek gerçekçi değildir.
Bunun yerine, makalenin bu bölümü, dönüşüm olgusuna bakarken geçmiş
uygulama deneyimlerini ve kuramsal tartışmaları dikkate alarak iki genel
unsurun göz ardı edilmemesi gerektiğini vurgulayacaktır. Birincisi kent
ölçeği bütününde dönüşüm alanlarının saptanması konusudur. İkincisi
kentsel dönüşüme yönelik planlama ve uygulama yaklaşımı ile ilgilidir.
KENTSEL DÖNÜŞÜM ALANLARININ BELİRLENMESİ
Türkiye’de, son elli yıl içinde, kentsel sorunların fiziksel boyutlarına
yönelik çözümler getirilmeye çalışılmış; ancak sosyal, ekonomik ve
çevresel koşullar için sürdürülebilir çözümler üretilememiştir. Kentsel
dönüşümün sosyal boyuttaki dönüşümü de beraberinde getirebilmesi
için, yeni yaklaşımlara ve uygulama araçlarına gereksinim duyulmaktadır.
Bu bağlamda, öncelikle kent ölçeğinde dönüşüm alanlarının saptanması
gereklidir. Bunun için temel alınacak güvenilir bilginin üretilmesi birincil
önem taşımaktadır.
Bu bilgi zaman aralıklarıyla mahalle ölçeğinde toplanması gerekli sosyoekonomik
değişim göstergelerinden oluşur. Kent sosyo-ekonomik
coğrafyasında nüfusun nasıl yer değiştirdiği, iş ve istihdam olanaklarının
nasıl dönüştüğü, yaşam standartlarının ve mülkiyetin nasıl değiştiği
hakkında genel bilgiler bize dönüşen alanları saptamamıza yardımcı
olur. Dönüşüm bilgilerinin mahalle ölçeğinde saptanması müdahale
yaklaşımının belirlenmesi ve yönetilebilmesi açısından önemlidir. Kentsel
dönüşüm alanları ister konut alanı, ister sanayi alanı, ister merkezde
olsun mekansal ve sosyo-ekonomik dönüşüm göstergelerine göre
değerlendirildikten sonra belirlenmelidir.
Buna örnek olarak, İstanbul özelinde kentsel dönüşüm uygulamalarına
temel oluşturacak mahalle ölçeğinde kentsel sosyo-ekonomik coğrafi
haritaları 1990 ve 2000 verileri temel alınarak hazırlanmıştır (Güvenç, 2005).
Bu haritalar, İstanbul’da yaşayan nüfusun doğum yeri, eğitim düzeyi, hane
büyüklüğü, hane mülkiyeti, iktisadi faaliyet dalı ve meslek profilini içeren
altı değişkene göre toplumsal profili temsil etmektedir. Yapılan çalışma
kentsel dönüşüm alanlarının on yıl arayla sosyo-ekonomik açıdan nasıl
değiştiğini ortaya koymaktadır. İstanbul’da bu alanlara özgü yapılacak
yenileme, sağlıklaştırma, canlandırma veya islah-imar müdahaleleri
ancak bu aşamadan sonra daha ayrıntılı inceleme ve değerlendirmelerle
belirlenebilir.
TÜRKİYE’DE KENTSEL DÖNÜŞÜME YÖNELİK PLANLAMA VE
UYGULAMA YAKLAŞIMI
Türkiye’deki gelişime ve uygulamalardan alınan derslere bakıldığı
zaman, yukarıda verilen kentsel dönüşüm tanımının Türkiye bağlamında
da dikkate alınabileceği söylenebilir. Buna göre, bütüncül yaklaşım
ihtiyacının, katılımlı süreç tasarımının, yerel ortaklığa dayalı dönüşüm
modelinin ve fiziksel müdahale ve uygulama için yaklaşımların ele
alınması gerekliliği doğmaktadır. Bundan sonraki bölüm, bu unsurların
nasıl ele alınabileceğini anlatacaktır.
Bütüncül Yaklaşım
Batı’da ve Türkiye’de kentsel dönüşümün tarihsel gelişimine ve
kentlerdeki oluşuma bakıldığı zaman, kentsel dönüşümün mevcut fiziksel
çevrenin başka bir fiziksel çevreye dönüştürülmesinden daha geniş
kapsamlı olduğu açıktır. Ayrıca, Türkiye’nin uluslararası anlaşmalarla
yerleşim bölgeleriyle ilgili taahhütleri de yaşam alanlarına sadece fiziksel
çevreyle sınırlı bakmamayı öngörür (Hague, 2004, 30). Bu yüzden,
kentsel çevrenin dönüşümü sosyal gelişim, ekonomik kalkınma, çevre
koruma ve demokratik örgütlenme ile birlikte bütüncül bir yaklaşımla
düşünülmelidir.
Kentsel dönüşüm alanlarında fiziksel çevrenin değişimi yanında, farklı
ekonomik sektörlerin ve istihdamın yaratılması, toplumsal hayatın
geliştirilmesi, hayat standardının arttırılması, kollektif faaliyetlerin ve
buna imkan verecek mekanların oluşturulması ihtiyacı vardır (Balamir,
2004). Bütüncül dönüşüm yaklaşımı, bir meydanın oluşturulması, bir bina
cephesinin onarılması ya da mülkiyetin değişimi gibi parçacı müdaheleler
yanında toplumsal ve çevresel bir olgu olarak ele alır. Dönüşüm, hayatın
bir çok alanında değişimi barındırır. Bu, aynı zamanda yeni ve daha üst
düzey örgütlenme yapılarını içeren yeni bir sosyalleşme ve toplumsal
değişim sürecidir.
Dönüşüm alanlarında, fiziksel değişim ile birlikte, alanın bağlamsal
özelliklerine ve ihtiyaçlarına göre farklılaşan, sosyal ve ekonomik
politikalar uygulanabilir. Örneğin, dönüşümün gerçekleştiği mahalledeki
yerel halkın toplumsal değişimini gerçekleştirmek için bizzat katılımlarının
sağlanması ve ihtiyaç tespit ve giderilmesine yönelik örgütlenmesiyle
sağlanabilir. Yerel girişimi destekleyecek eğitim, finansal ve yönetimsel
destekler verilebilir. Yerel halka yönelik, örgütlenme, ekonomik gelişim,
sağlık ve/veya doğal risk konularında farkındalık arttırmak için eğitim
programları ve mesleki seminerler hayata geçirilebilir. Her türlü cinsiyet
ve çalışabilecek yaştaki kişiler için yeni iş alanlarının teşviki yapılabilir.
Vasıfsız emeğin kalitesini arttırabilmek amacıyla, belirli konularda kısa ve
uzun vadeli kurslar ve okullar açılabilir (Noon vd., 2000). Küçük işletme
girişiminde bulunabilecek hanehalklarına mikro finansman yardım
paketleri sağlanabilir (Balamir, 2004). Belediye ve yerel idare temsilcilerine
yönelik kentsel dönüşüm süreçlerinin yönetilmesiyle ilgili bilgi ve
becerilerin verildiği eğitim programları uygulanabilir.
Yerel Ortaklıklar ve Katılım Yaklaşımı
Bir kentsel dönüşüm projesi, fiziksel, ekonomik, sosyal ve çevresel
açılardan olduğu kadar, yasal, kurumsal, finansal ve projenin
yürütülüşündeki ortaklıklara kadar çok çeşitli açılardan planlanmalı ve
dönüşüm programları hazırlanmaktadır (Noon vd., 2000). Ortaklıklar
farklı biçimler alabilir. Kimi zaman kamu sektörünün farklı düzeylerinden
temsilcilerin birlikte çalışması gerekebilir. Bunun yanında, kamu
sektörü, özel sektör ve yerel halk ortaklığı yapabilir. Burada önemli olan,
karşılıklı etkileşim ve uyum içerisinde çalışabilme gerekliliğidir. Örneğin,
Batı Avrupa’da kentsel dönüşüm politikalarının üst ölçek stratejilerle
bütünleştirilmesi gereksiniminin doğurduğu “alana özgü yönetim
planlaması” (Atkinson, 2004, 16) çok sektörlü (kamu, özel, yerel halk)
ortaklıkların kurulması temeline dayanır. Kamu, özel ve sivil kuruluşların
yanında, kamu harcamalarında güvenilirlik sağlanması için kar amacı
gütmeyen kuruluşlar da vardır. Bu kuruluşlar özellikle gelişmiş Batı
ülkelerinde kamu sektörü için önemli ortaklar olarak kabul edilmiştir
(Hague, 2004).
Kentsel dönüşüm projeleri, bütünleşik ve eşgüdümlü bir yaklaşımla
ele alınmalıdır. Günümüzde Batı’da olduğu gibi Türkiye’de de halkın
karar verme süreçlerinde önemli bir rol alması gerekmektedir. İyi bir
kentsel yönetişim kentsel dönüşüm süreçlerinde farklılık yaratabilir.
Bunun için, hükümetin piyasayı ve halkı anlaması gereklidir. Yerel
halkın katılımı kentin ilgi gruplarının aleyhine alınan kararların sonradan
değiştirilmesinden doğan kaynak israfını engellemesi, karar verme
süreçlerinin demokratikleşmesi, karar uygulama taahhütlerinin alınması ve
toplumsal öğrenmeyi desteklemesi açısından önemlidir (Ataöv, 2005).
Kentsel dönüşüm sürecinin katılımlı yapılması, kentte hak iddia eden
ilgili tüm grupların karar verme sürecine katılmasını öngörür. Bir ilgi
grubunun aleyhine alınacak karar böylelikle önceden engellenmiş, zaman,
çaba ve maddi kaynak boşu boşuna kullanılmamış olur. Karar o ilgi
grubunun aleyhine karar alındığı taktirde, planlamanın ileride bu karara
tepki vermeye, kararı durdurmaya ve/veya plan kararlarını değiştirmeye
kadar giden yorucu bir sürece dönüşmesi kaçınılmazdır. Bunun yanında,
ilgi sahipleriyle birlikte kentle ilgili konularda karar almak, karar alma
sürecini demokratikleştiren bir yaklaşımdır. Katılımlı planlama süreçleri
açık diyalog ortamlarının oluşturulmasını ve bu ortamlarda herkesin eşit düzeyde söz almasını öngörür. Bu demokratik ve katılımcı bir toplumun
gelişiminde çok önemli bir araçtır.
Karar vericileri ve uygulayıcıları karar alma sürecine katmak kararların
uygulamasında onların taahhütlerini almayı kolaylaştırır. Ayrıca, yerel
halkın alınan kararları benimsemesi ve uygulaması dönüşüm ile ilgili
karar verme sürecine katıldığı zaman daha olasıdır. Son olarak, katılımlı
süreçler çok güçlü öğrenme ortamları sunar. Farklı ilgi, beceri ve bilgi
düzeylerinden ve ihtisas konularından gelen kişilerin biraraya gelmesi
ve ortak görüşü oluşturması kollektif tartışmalara ve fikir alış verişine
dayanır. Bu süreçte hem kişi bireysel olarak bilgisine bilgi katar hem de
toplumsal olarak bir öğrenme süreci yaşar.
Katılım denildiği zaman farklı kavramsal anlayışlar ve uygulamalara
rastlanmaktadır. Planlama literatüründe bu konudaki en etkin yazar
Sherry Arnstein’dır (1969). 1970’lerde yazdığı ‘Halk Katılımı Merdiveni’
ismindeki makalesinde, katılımın kavramsal incelemesini bir merdiven
benzetmesiyle yapmıştır. Arnstein katılım derecelendirmesini kişilere
verilen karar verme yetkisine göre oluşturmuştur. Örneğin, merdivenin en
alt basamağı katılımın hiç olmadığı durumları gösterir. Bu tip durumlarda
halkın hiç bir söz söyleme yetkisi yoktur. Katılım merdiveninin yukarısına
doğru çıkarken, son karar verme yetkisini elinde tutarak otoritenin halka
alınan kararları bildirdiği ve halktan fikir aldığı görülür. Merdivenin en
yukarısında, karar verme yetkisinin halka aktarılması söz konusudur
ve bu aşamada alınan kararlar üzerinde bireyin doğrudan deneyimi söz
konusudur. Dönüşüm sürecinde halkın katılımının tam olduğu durum,
yani Arnstein’nın tanımladığı en üst düzey katılım gereklidir.
KATILIMLI KENTSEL DÖNÜŞÜM PLANLAMA SÜRECİ TASARIMI
Halk katılımı zahmetli ve dikkatli bir biçimde düşünülmesi gerekir.
Katılımlı kentsel dönüşüm planlama süreci önceden tasarlanmalı,
bağlamsal ihtiyaçlara, mevcut halkın kapasitesine, yurttaşlık bilincine
ve dönüşüm projesinin yapısına göre uygun yöntem ve teknikler
kullanılmalıdır (Atkinson, 2004, 17). Bir dönüşüm süreci genel olarak üç
genel aşamadan oluşabilir: Hazırlık, planlama ve uygulama. İlk olarak,
dönüşüm stratejilerinin ve politikalarının planlanmasına geçmeden
önce dönüşümün gerçekleşeceği alanın bağlamsal özelliklerinin ve
dinamiklerinin anlaşılması gerekmektedir. Bu dönüşüm sürecine katılacak
grupların belirlenmesi, politik özelliklerinin anlaşılması, yerel halkın
ihtiyaçlarının belirlenmesi ve gerekiyorsa yerel halkın kişisel ve toplumsal
kapasitesinin arttırılması gibi konuları içerir. İkincisi, dönüşümün
planlaması sürecidir. Bu dönüşüm alanı ile ilgili yerel iddia sahipleriyle
birlikte gelecek tasarımı yapmayı, dönüşüm amacının, stratejilerin
ve projelerin saptanıp, eylem planlarının geliştirilmesini içerir. Son
aşama dönüşüm kararlarının uygulandığı, izlendiği, değerlendirildiği,
gerekiyorsa karar değişikliklerinin yapıldığı aşamadır.
Hazırlık
Hazırlık aşaması bağlamsal özellikleri ve dinamikleri anlamak ve yerel
katılımcıları harekete geçirmek için gerekli zaman ve kaynağın ayrılması
gereken bir aşamadır. Burada mevcut durum tespiti iki yolla yapılabilir.
Birinci yol, kentle ilgili daha önce yapılmış çalışmaların incelenmesi ve
değerlendirilmesidir. İkinci olarak, dönüşüm alanında anahtar kişilerle
yüzyüze görüşmeler yapılarak gizli yerel bilgi ortaya çıkartılmaya
çalışılabilir. Hazırlık aşamasının bir diğer önemli çalışması ilgili yerel grupları ortaya çıkartmak ve onların politik güç ve kapasitelerini tespit
etmek, gerekiyorsa kapasite artırma çalışmaları yapmaktır.
Mevcut durum tespiti kentle ilgili daha önce yapılmış çalışmaların
incelenmesi ve değerlendirilmesi aşamasıdır. Bu aşamada söz konusu
alan ile ilgili genel bilgi edinilir ve ilgi grupları belirlenir. Kentsel
dönüşüm sadece fiziksel, sosyal ve ekonomik ilişkilerle ilgili niteliksel
verilere bakarak açıklanamamaktadır. Bazı uygulamalar kentsel sorunları
çözmekte, diğer uygulamalar çözememektedir. Hatta bu çözülemeyen
durumlar bazen toplumdaki en önemli sorunları bile oluşturabilmektedir.
Bu yüzden, dönüşüm yapısının niteliklerini ve dönüşüm dinamik ve
süreçlerini incelemek gerekir.
Dönüşümün yapısal nitelikleri, dönüşen, dönüşmekte olan veya
dönüşmeye hazır ama dönüşemeyen alanların toplumsal (yoksulluk
ve istihdam, sosyal gelişim, yerel yönetim, işbirlikleri ve ağlar gibi),
fiziksel (altyapı, ulaşım, çevre yönetimi, konut, açık alan gibi) ve politik
(yasal değişimler ve uygulamalar, devletin temel hedefleriyle kesişen
tarafları gibi) özelliklerdir. Dönüşüm kendi sosyal dinamikleri içerisinde
yavaş yavaş gelişen bir süreçtir. Bu süreç, fiziksel yapının değişimi
yanında, değişimin ilişki katmanlarını da içerir. Bu bağlamda, dönüşüm
sürecinin aşamalarını, her aşamayı etkileyen yapısal özellikleri ve aktör
etkileşimlerini ve ilişkileri de anlamak gerekir.
Mevcut durumun tespiti yanında, hazırlık aşamasında dönüşüm sürecine
katılacak gruplardan oluşan ilgi grup haritasının oluşturulması gerekir. Haritanın yanlış kişileri içerecek biçimde ya da eksik yapılması sürecin
aksamasına neden olabilir. Yapısal niteliklerin ve süreçlerin eksiksiz
anlaşılması için taraflı bir ilgi grup haritası çıkartılmamasına dikkat edilir.
Kentsel dönüşüm sürecinin ilgi grup haritası dönüşüm sürecini yaşamış
ya da yaşamakta olan ve dönüşümde hak iddia edecek tüm aktörlerden
oluşur, yani, yaşayan halk, toplum temsilcileri, karar vericiler ve karar
uygulayıcılarıdır. Buna yerel yönetim, uygulayıcı firma veya şirketler,
toprağın esas sahibi (dönüşmeden önceki dönemde), toprağı satın alan
ve yerleşen (parselleyip alan), müteaahhitler, firmalar, hukukçular,
plancılar, yerel esnaf ve şehir içinde dağılmış yaşayan halkın kendi
ilişkide olduğu gruplar girebilir. Ancak, her çalışılan alana özgü ilgi grubu
haritası farklılaşabilir, genişleyebilir ya da daralabilir. Bunlar dikkate
alındığında, çalışılan alanda, öncelikle ilgi grup haritasını oluşturmak
için karar oluşturma, planlama ve uygulama aşamalarında rol almış ve
sürece katılmış anahtar kişilerle görüşülmesi ve geniş ilgi grubu haritasının
oluşturulması, belirlenen anahtar kişilerle derinlemesine görüşmeler ve
odak grup çalışmaları yapılması gerekir.
Toplumdaki farklı grup ya da kişiler dönüşüm sürecine aynı düzey ve
şekilde katılmayacak veya katılmak istemeyecektir. Ayrıca, sürece katılan
yerel temsilciler, hem yerel halk hem de diğer ortaklar tarafından kabul
görmeyebilir. Bir mahallede dönüşüm sürecinde halk katılımlı bir ortaklık
öngörülüyorsa ve çeşitli yerel örgütlenmeler bulunuyorsa, bu grupların
katılımı süreçte bir dizi sorunu da beraberinde getirebilir. Bunlardan en
önemli iki sorundan birincisi kollektif üretim sürecinin ve kararların daha
baskın katılımcıların çıkarları doğrultusunda alınmasıdır. İkinci sorun yerel
halkın toplumsal sorumluluk almada kapasite eksikliği ile ilgilidir. Bu
yüzden, katılımcı karar verme ortamlarında birinci sorunu yönetebilmek
için katılımcı grupların farklı güç ilişkilerini anlamak ve bu grupların
karar alma süreçlerinde söz sahibi olmaları için farklı katlım yöntemleri uygulamak gerekir. Öncelikle ilgi grupların seslerini politize edilmemiş
ortamlarda duymak ve kolektif bilgi üretim süreçlerine katmak önemlidir.
Toplumsal sorumluluk almada kapasite eksikliği ile ilgili durumlarda
arabulucu bir kurumun varlığı gerekli olabilir. Dönüşüm sürecinden önce
toplumsal örgütlenme ya da yerel yapısal özelliklere yönelik kapasite
arttırma sürecinin başlatılması ve yönetilmesi gerekebilir (Ataöv, 2007). Bu
sürecin planlanması ve uygulanması üç aşamadan oluşabilir. Birinci aşama,
mevcut çalışma ve projelerin incelenmesi ve ilgi gruplarının belirlenmesi
aşamasıdır. İkinci aşamada ilgi sahibi analizi ile yerel ihtiyaçlar belirlenir.
Üçüncü aşamada ihtiyaçlara yönelik öncelikli eğitim programları
tasarlanabilir ve birbirine paralel olarak farklı ilgi gruplarına verilebilir.
Katılımlı kentsel dönüşüm süreci katılımcı bir örgütlenmeyi ve anlayışı
beraberinde getirdiği için bu eğitim paketleri de birlikte çalışma becerilerini
kazandırmaya yönelik tasarlanmalıdır. Bu, eğitim sürecine katılacak ilgili
yerel temsilcilerin becerilerinin tüm ilgi gruplarının çıkarlarının karar
alma sürecine katılımını güç ilişkilerini dikkate alarak sağlamaya, kollektif
tartışabilmeye ve eyleme dönük karar almaya yönelik geliştirilmesi ile
elde edilebilir. Böyle bir eğitim programı, katılımlı pedagojik yöntem ve
teknikleri uygulayarak ilgili yerel temsilcilerin kendi mahalleleri örneği
üzerinden yaşadıkları problemlerin tespitini yapabilecekleri, katılımlı
süreçlerde yaşadıkları problemleri tartışabilecekleri ve gelecek planlarını
oluşturabilecekleri bir öğrenme ortamı yarabilmek üzere tasarlanabilir.
Kendi deneyimledikleri bir örnek üzerinde çalışmak ve bunu katılımlı
yöntem ve tekniklerle uygulamak hem katılımcıların gerçek kentsel
yaşamla ilgili tartışmalarına hem de katılımlı yöntem ve tekniklerin nasıl
uygulandığını deneyimleyerek öğrenmelerine imkan vermektedir.
Kentsel Dönüşümün Planlanması
Planlama aşaması kentsel dönüşüm sürecini ele alınacak alanın iddia
sahipleriyle birlikte dönüşüm planını geliştirmeyi hedeflemektedir.
Dönüşüm planının hazırlanması üç kısımdan oluşabilir. Birinci kısımda
ilgi sahibi analizi yapılır. Bu çalışmayı ilgi sahibi gruplarıyla yapılan
‘bilişsel harita’larının (cognitive map) oluşturulması izler. Üçüncü kısımda
bir önceki aşamalarda elde edilen bilgiler tüm ilgi gruplarıyla paylaşılır,
değerlendirilir, alan ile ilgili kentsel dönüşüm vizyonu, stratejileri, öncelikli
projeler saptanır ve detaylandırılır.
İlgi sahibi analizi söz konusu kentsel dönüşüm alanında dönüşümün
yapısal niteliklerini ve dinamiklerini ve bunu güç ilişkilerinin bilgi
üretilmesini mümkün olduğunca etkilemesine izin vermeden ortaya daha
detaylı bir şekilde çıkarmak için yapılır. Kentsel dönüşüm süreçlerinin
anlaşılması için doğru ilgi analizinin yapılması çok büyük önem
taşımaktadır. Kentsel dönüşüm sürecinin yapısal nitelikleri ve dinamikleri
ilgi sahibi grup temsilcilerinin ve/veya gruplarının bilişsel haritalarının
oluşturulması yöntemiyle çıkartılabilir (Özesmi ve Özesmi, 2004). Bilişsel
haritaların çıkartılması ilgi grup temsilcileriyle paralel olarak yapılan odak
grup çalışmaları ortaya çıkartılır. Bu çalışma hem ilgi sahibi grupların bakış
açısını ortaya koyar hem de grupların güç ilişkilerinin etkisinden uzak
birbirlerinden bağımsız kendi ilgileri doğrultusunda değerlendirme ve
önerilerini yapmalarına imkan verir.
Tek tek kişilerle ve grup temelinde yapılan bilişsel haritalama
çalışmasından elde edilen bilgiler tüm ilgi grup temsilcilerinin
katılabileceği ön tasarım çalıştayında değerlendirilir, ortaklaştırılır ve
kentsel dönüşüm strateji ve politika önerileri geliştirilebilir. Üretilen strateji
ve politikalarla uyumlu mekansal planlama da beraber yürütülmelidir. Bunun için en yaygın kullanılan katılımlı tasarım yöntemi ‘tasarım
çalıştayları’ (design charette)’dır (Hall ve Porterfield, 2001). Daha ileri
aşamalarda sosyal, ekonomik, güçlendirme ve bağlamsal özelliklere göre
değişebilecek konular ile ilgili öncelikli toplumsal projeler önceliklenir.
Öncelikli projeler için konuyla ilgili uygulayıcı ve uzmanlardan oluşan
proje grupları oluşturulur. Projeler detaylandırılır ve eylem planları
hazırlanır. Bu aşamada, dönüşüm eylem planı tasarımının bir parçası
olarak izleme ve değerlendirme sistemi de geliştirilir. Son olarak
detaylandırılan tüm fiziksel, toplumsal ya da yönetsel projeler, ilgi
grup temsilcilerinin katıldığı bir günlük tasarım netleştirme ve taahhüt
toplantısında son halini alır.
Uygulama, İzleme ve Değerlendirme
İlgi gruplarının karar alma ve uygulama aşamalarına katılmış olmaları
bu aktörleri gelecek modellerin oluşturulmasında hak iddia eden
aktörler konumuna sokar. Onların tasarım sürecine girdi oluşturmaları,
oluşturulacak planın işlerlik kazanmasında duyarlılıkları ve taahhütleri
açısından önemlidir.
Kentsel dönüşüm tasarım ve planlama çalışmalarına eş zamanlı ve sürekli
olarak hem tüm proje grup üyeleri arasında hem de genel halkla iletişim
ve geribildirim süreci yürütülmelidir. İletişim ve geribildirim sürecinde
e-posta, toplantı, mülakat, sunuş, halk forumları gibi çeşitli iletişim
mekanizmaları kullanılabilir. Bunun yanında, ihtiyaca göre, kapasite
geliştirme sürecinde başlatılan bazı eğitim programları planlama sürecine
paralel olarak eş zamanlı olarak devam edebilir.
SONUÇ
Türkiye’de kentsel dönüşüm uygulamaları genel olarak dönüşümü sadece
fiziksel boyutuyla ele alınmaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinde 1960’larda
yoğunluk kazanan bu tip uygulamalar, Türkiye’de sınırlı bir şekilde
tek tanım olarak anlaşılmakta, bu da toplumsal boyutunu kapsamayan
durumları ortaya çıkartmaktadır. Türkiye’de kentsel dönüşüm deneyimi
plan ve programların, mevcut duruma özgü strateji ve müdahale
biçimlerinin sonucu olarak değil, küçük grupların çıkarlarına yönelik rant
kaynağı olarak kullanılarak biçimlenmektedir. Oysa kentsel dönüşüm
planlaması bütüncül bir yaklaşım, ortaklıklar, katılım ilkeleri ve dönüşüm
sürecinin tasarımıyla tutarlı olarak uygulanmalıdır. Kentsel dönüşüm
kapsamlı ve alana özgü bir yaklaşım ile, yönetişim ve ortaklıklara açık
olarak, mülkiyet ve hakçalık konularını dikkate alarak yönetilmelidir.
Türkiye’de sayıları az da olsa bu yaklaşımla yürütülmüş projeler vardır.
Sivil halkın kendi kaderine karşı sorumluluğunun ve farkındalığının
artması, daha katılımcı ve işbirlikçi bir planlama yaklaşımı, bununla
tutarlı olarak değişen yasalar ve küresel akımlar bu örneklerin sayısını
arttıracaktır. Kentsel dönüşüm sürecinin sistematik olarak çok yönlü
planlanması gerekmektedir. Dönüşüm kelime anlamı itibariyle değişimi
öngörür. Değişim bir geceden sabaha oluşacak birşey değildir. Değişimin
aktörleri ile birlikte çok yönlü bir yaklaşımla yönetilmesi yaşamsal önem
kazanmaktadır.
Kentsel dönüşümün uzun süreli ve kapsamlı gelişiminin, kişiler, yer ve
istihdam koşullarından oluşan üçlü bir saçayağı üzerine kurgulanmasına
gerek olabilir (Turok, 2004). Kişilerin potansiyelleri saptanmalı, becerileri,
kapasiteleri ve beklentileri onların refah düzeyine kavuşmalarını ve
bunlardan yararlanabilmelerini sağlayacak şekilde güçlendirilmelidir.
Bununla beraber, yerel istihdam koşulları ve olanakları gelir yaratmak
amacıyla yükseltilmelidir. Ayrıca, dönüşüm alanının cazibesini arttırmak
için yatırımcı kişi ve firmalar bu alana çekilmeye çalışılmalıdır.
Bu üçlü dengeye bağlı olarak dönüşüm uygulamaları “her duruma
uygun” hazır çözümler yerine “duruma uygun” çözümlerin üretilmesine
yönelik katılımcı bir planlama yaklaşımı ile farklı etaplandırmaları
içerebilecek şekilde yönetilmelidir. Fiziksel, ekonomik ve sosyal dönüşüm
arasındaki bağlantılar ve süreç dikkate alınmalı, tek boyutlu girişimlerden
kaçınılmalıdır.
KAYNAKLAR
ACAR, E., ADAM, M. (1978) Kapitalistleşme Sürecinde Gecekondu,
Mimarlık (156) 32-34.
ARNSTEIN, S. (1969) A Ladder of Citizen Participation, Journal of the
American Institute of Planners (35: July) 216-24.
ATAÖV, A. (2007) Constructing Co-generative Search Processes: Rethinking
Urban Planning / Making Urban Plans Actionable,
European Planning Studies (basım sürecinde).
ATAÖV, A. (2007) Yerel Yönetim ve Planlamada Yerel Paydaşların Birlikte
Çalışma Becerilerini Geliştirme Eğitim Kılavuzu (yayınlanmamış).
ATAÖV, A. (2005) Belediyelerde Stratejik Plan Hazırlanması (toplantı raporu),
Türk Belediyeler Birliği ve Konrad Adenauer Stiftung, Ankara.
ATAÖV, A. (2004) Kocaeli’nin Katılımlı Stratejik Planlaması: Büyük Ölçekli
Sistemlerde Eylem Araştırması, 28. Şehircilik Günü Kolokyumu,
Ankara Şehir Plancıları Odası, Ankara.
ATAÖV, A. (2004) Bursa’nın Gelecek Tasarımı Arama Konferansı
Sonuçları, Bursa’nın Kalite ve Başarı Sempozyumu (KalDer ve Arama
Katılımlı Yönetim Danışmanlığı ile birlikte uygulanan katılımlı
stratejik planlama projesi sonuçlarının sunuşu), KalDer, Bursa.
ALTABAN, Ö., ŞENYAPILI, T. (2002) Konut Politikası Geliştirme
Çalışması: Ruhsatsız Yapılaşanın Dönüşüm ve İyileştirme Sorunları,
Bulguları, Öneriler, Konut Kurultayı, TMMOB, Şehir Plancıları Odası,
İstanbul, 303-316.
ATKINSON, R. (2004) Kentsel Dönüşüm, Ortaklıklar ve Yerel Katılım:
İngiltere Deneyimi, Uluslararası Kentsel Dönüşüm Uygulamaları
Sempozyumu: İstanbul 2004, İstanbul.
BALAMİR, M. (1975) Kat Mülkiyeti ve Kentleşmemiz, ODTÜ, Mimarlık
Fakültesi Dergisi (1:2) 295-318.
BALAMİR, M. (2002) Türkiye’de Kentsel İyileştirme Girişimlerinin
Gündeme Alınması ve Planlama Sisteminde Gereken Değişiklikler,
Yapı (253) 66-70.
BALAMİR, M. (2004) Aspects of Urban Regeneratıon in Turkey: The
Zeytinburnu Project, The UK-Turkey Urban Regeneration
Symposium, Ankara.
DÖKMECİ, V. vd. (1993) İstanbul Şehir Merkezi Transformasyonu ve Büro
Binaları, Literatür Yayınları, İstanbul.
Ege Bölgesi Gelişim Projesi Çalışmaları (2001) Proje Raporu, EGEV (Ege
Ekonomisini Geliştirme Vakfı), İzmir. Eskişehir Katılımlı Stratejik Planlama Proje Raporu (2000) Arama Katılımlı
Yönetim Danışmanlığı, İstanbul.
GÖKSU, F. (2003) Kentsel Dönüşüm Projelerine Yenilikçi Yaklaşımlar,
Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul;
270-279.
GÜVENÇ, M. (2005) İstanbul Projesi Toplumsal Profil Çözümlemeleri,
BİMTAŞ, İstanbul.
GÜVENÇ, M. (2004) Turkey’s Demography and Economic Geography,
SudostEuropa Mitteilungen (6:44) 30-43.
GÜVENÇ, M. (1992) General Industrial Geography of Greater İstanbul
Metropolitan Area: An Exploratory Study, Development of İstanbul
Metropolitan Area and Low-Cost Housing der. İ. Tekeli, Istanbul
Büyükşehir Belediyesi, IULA-EMME, İstanbul; 112-160.
GÜVENÇ, M., OĞUZ, I. (1997) İstanbul’u Okumak II: Mahalle Düzeyinde
Konut Mülkiyeti-Statü Farklılaşmasına İlişkin Bulgular Nasıl
Genellenebilir? Toplum ve Bilim (72: Bahar) 153-164.
Habitat Gündemi ve İstanbul Deklarasyonu: Hedef ve İlkeler, Taahhütler ve
Küresel Eylem Planı (1996) B.M. İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat
II, İstanbul.
HAGUE, C. (2004) Konut Alanlarında Dönüşüm ve Konut Alanları
Yenileme Projelerinin Başarılması, Uluslararası Kentsel Dönüşüm
Uygulamaları Sempozyumu: Istanbul 2004, İstanbul.
HALL, K.B., PORTERFİELD, G.A. (2001) Community by Design: New
Urbanism for Suburbs and Small Communities, McGraw-Hill, New
York.
GLENN, J. (2007) Participatory Methods, (11 Nisan 2007).
İÇDUYGU, A., SİRKECİ, İ. (1999) Cumhuriyet Dönemi Türkiye’sinde Göç
Hareketleri, 75 yılda Köylerden Şehirlere, Tarih Vakfı Yayını, İstanbul.
Kentsel Dönüşüm Kanun Tasarısı Taslağı (2004) T.C. Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü,
Ankara.
Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Kanun Tasarısı Alt Komisyon Raporu (2005)
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonu, 3.05.2005, Esas No:
1/984, Karar No: 2.
NOON, D. vd. (2000) Chapter 4: Economic Regeneration and Funding,
Urban Regeneration der. P. ROBERTS, H. SYKES, Sage, London,
Thousand Oaks, New Delhi.
OSMAY, S. (1999) 1923’ten Bugüne Kent Merkezlerinin Dönüşümü. 75 yılda
Köylerden Şehirlere, Tarih Vakfı Yayını, İstanbul.
ÖZAR, Ş. (1998) Enformal Kesimin İstihdam Açısından Değerlendirilmesi,
İstihdam ve Eğitim Projesi İşgücü Piyasası Bilgisi: Enformal Kesim III
içinde, der. T. Bulutay, T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu,
Ankara; 181-207.
ÖZDEN, P.P. (2002) Yasal ve Yönetsel Çerçevesiyle Şehir Yenileme Planlaması
ve Uygulaması: Türkiye Örneği, yayınlanmamış doktora tezi, İstanbul
Teknik Üniversitesi, İstanbul.
ÖZESMİ, U., ÖZESMİ, S. (2004) Ecological Models Based on People’s
Knowledge: A Multi-step Fuzzy Cognitive Mapping Approach,
Ecological Modelling (176:1-2) 43-64.
SEYMEN, Ü.B. (1999) Tarihi Kent Merkezi ve Geçiş Alanlarında Küçük
Ölçekli Üretim, Toplum ve Bilim (Bahar) 48-49.
ŞAHİN, Z. (2003) İmar Planı Değişiklikleri ve İmar Hakları Aracılığıyla
Yanıltıcı (pseudo) Kentsel Dönüşüm Senaryoları: Ankara Altındağ
İlçesi Örneği, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu içinde, der. P.P. Özden
vd., İstanbul; 89-101.
ŞENYAPILI, T. (2007) Charting the “Voyage” of Squatter Housing in Urban
Spatial “Quadruped”, European Journal of Turkish Studies,
ŞENYAPILI, T. (2006) Gecekondu Olgusuna Dönemsel Yaklaşımlar,
Değişen Mekan: Mekansal Süreçlere İlişkin Tartışma ve Araştırmalara
Toplu Bakış 1923-2003 içinde, der. A. Eraydın, Dost Kitabevi, Ankara;
84-122.
ŞENYAPILI, T. (1996) Ankara Kentinde Gecekondu Oluşum Süreci,
Ankara’da Gecekondu Oluşum Süreci ve Ruhsatlı Konut Sunumu (1-55)
der. T. Şenyapılı, A. Türel, Batıbirlik Yayınları, Ankara.
ŞENYAPILI, T. (1998) Cumhuriyet’in 75. yılı Gecekondunun 50. yılı, 75
yılda Değişen Kent ve Mimarlık, Tarih Vakfı, İstanbul.
T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu Nüfus ve Kalkınma Göstergeleri
(2005)T.C. Başbakanlık Türkiye İstatistik Kurumu Gelir Yoksulluk ve Tüketim
Göstergeleri (2005)
TEKELİ, İ. (2005) An Exploratory Approach to Urban Historiography
Through a New Paradigm: The Case of Turkey (yayınlanmamış
bildiri), Harvard Üniversitesi, Boston.
TEKELİ, İ. (2003) Kentleri Dönüşümü Mekan Olarak Düşünmek, Kentsel
Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Üniversitesi, İstanbul.
TEKELİ, İ. (1999) Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Kentsel Gelişme
ve Kent Planlaması, 75 yılda Köylerden Şehirlere, Tarih Vakfı Yayını,
İstanbul.
THOMAS, S. (2003) A Glossary of Regeneration and Local Economic
Development, Yerel Ekonomik Strateji Merkezi, Manchester.
TUROK, I. (2004) Cities, Regions, and Competitiveness, Regional Studies
(38:9) 1061-1075.
Türkiye Ulusal Rapor ve Eylem Planı (1996) B.M. İnsan Yerleşimleri
Konferansı Habitat II, İstanbul.
UZUN, C.N. (2001) Gentrification in İstanbul: A diognistic study, Nederlandse
Geogrfische Studies 285, Utrecht.
ÜNSAL, F. (2000) Türkiye’de Planlamaya Kentsel Siyaset Çerçevesinde Bir
Yaklaşım, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Mimar Sinan Üniversitesi,
İstanbul.
YAVUZ, F. (1980) Kentsel Topraklar: Ülkemizde ve Başka Ülkelerde (452),
Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, Ankara
betpark
YanıtlaSiltipobet
betmatik
mobil ödeme bahis
poker siteleri
kralbet
slot siteleri
kibris bahis siteleri
bonus veren siteler
OO7V
betmatik
YanıtlaSilkralbet
betpark
tipobet
slot siteleri
kibris bahis siteleri
poker siteleri
bonus veren siteler
mobil ödeme bahis
NQY
bahis siteleri
YanıtlaSilhttps://bahissiteleri.io
youwin
bets10
1xbet
871J
adana
YanıtlaSiladıyaman
afyon
ağrı
aksaray
UAO2XA
GHBN JGYJN
YanıtlaSilشركة تسليك مجاري
شركة كشف تسربات المياه بالاحساء ac20ZHfpV9
YanıtlaSil