Dr. Erdal KÖKTÜRK
l.GİRİŞ
İmar planlan, kent planlaması amaçlarıyla iyelik hakkına çeşitli sınırlamalar getirmektedir.
Bunun güncel ve en çarpıcı örneklerinden biri, 3194 sayılı İmar yasası'mn 15 ve 18. madde
uygulamalarıdır. Bu uygulamalar, Anayasa mahkemesi'nin 21.06.1990 tarih ve E. 1990/10,
K. 1990/14 sayılı kararında da belirtildiği üzere, "içeriği bakımından mülkiyet hakkının
özüne dokunmadığının, Anayasa'nın özüne ve sözüne uygun türde, kamulaştırma
dışında, kendine özgü bir sınırlama getirdiğinin kabulü gerekir" şeklinde
değerlendirilmektedir (Resmi Gazete: 04.02.1991 - 20776).
3194 sayılı İmar Yasası'mn 15. maddesinin birinci fıkrası, "imar planlarına göre yol,
meydan, yeşil saha, park ve otopark gibi umumi hizmetlere rastlayan gayrimenkullerin
bu kısımlarının ifrazına ve tevhidine izin verilmez" derken, yasanın 18. maddesi;
1) yol, 2) meydan, 3) park, 4) otopark, 5) çocuk bahçesi, 6) yeşil alan, 7) cami ve 8) karakol gibi, imar
planlarında kamusal hizmetlere özgülenen ve 8 farklı kullanım için ayrılan yerlerin,
"düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışları karşılığında düzenleme ortaklık
payı olarak" %35'e kadar düşülebilecek bedelsiz kesinti ile karşılanmasını öngörmektedir.
Arsa ve arazi düzenlemeleri sonucu taşınmazların tapu kütüğünde yazılı yüzölçümlerînden
düşülen "düzenleme ortaklık payı"nın, bir kamu hizmeti nedeniyle artan değer karşılığında,
düzenlemeye konu edilen bölgenin gereksinmesi olan hizmet ve tesisler için kullanılmaları
temel koşuldur. Anayasa mahkemesi Kararına göre, kadastro parsellerinin yüzölçümlerinden
düşülen, düzenleme ortaklık payları, belediye iyeliğine geçmemektedir (AMKD 1992).
Bununla birlikte, kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin, terk sonrası ortaya çıkan kullanım,
iyelik ve kütükleninıle ilgili geleceklerinin ne olduğu ya da olması gerektiği, uygulamada
tartışmalara neden olmaktadır.
3194 sayılı İmar Yasası'mn 18. maddesinin üçüncü fıkrasında,
düzenleme ortaklık payı adıyla kesilen ya da bedelsiz terk edilen yerlerin, yukarıda da
belirtilen 8 farklı "umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarda
kullanılamaz" denilmesine karşın, uygulamada yaşanan örnekler, bu tür yerlerin, daha sonra
yapılan plan değişiklikleriyle amacı dışında kullanıldıklarını kanıtlamaktadır, böylesi
38
uygulamalar, kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin, toplum ve kamu yararı doğrultusunda
kimlerce ve ne şekilde kullanılacakları ya da bu yerlerin ayrıldıkları amaçlar içerisinde ne
ölçüde değerlendirildikleri konusundaki kuşkuların artmasına da neden olmaktadır.
Bildiride, imar planı uygulamaları sonucu kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin kullanım,
iyelik ve kütüklenmelerine ilişkin durumları;
• Taşınmaz iyeliğine ve arazi kullanımına ilişkin genel kurallar,
• Taşınmazların teknik ve tüzel durumlarını belirleyerek, devlet güvencesi ve sorumluluğu
altında tapu sicili ve kadastro haritalarıyla korunmaları ve hizmete sunulmaları görevlerini
tanımlayan kurallar,
• Taşınmazlar üzerinde yapılaşma ve yerleşme düzenini tanımlayan kurallar,
çerçevesinde incelenerek, günümüze ilişkin kimi önermelere de yer verilmiştir.
2. TAŞINMAZ İYELİĞİ VE ARAZİ KULLANIMINA İLİŞKİN GENEL KURALLAR
AÇISINDAN İNCELEME
Taşınmaz iyeliğinin edinilmesi, Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 633'e göre, tapu siciline
kütüklenim (tescil) kuralına bağlıdır. Yasal ayrıcalıklar dışında, kütüklenim yapılmadan
taşınmaza ilişkin iyelik hakkının edinilmesi olanaksızdır. TMK, kütüklenimin tutarlı ve
geçerli olabilmesi için, onun öncesinde ve yasaların öngördüğü biçimde oluşmuş, bağlayıcı
bir tüzel nedenin varlığını aramaktadır. Dolayısıyla, tüzel nedene dayanmayan kütüklenim,
geçerli bir edinme olmaktan çıkarak yolsuz bir kütüklenimin sonuçlarını taşımaktadır.
TMK'nun (m. 633), " (bir taşınmazı) benimseme, miras, kamulaştırma, zorla yürütüm
yollarıyla ya da mahkeme kararıyla edinen kişi, kütükienimden önce de onun maliki
(iyesi) olur; fakat kütüklenim işi tamamlanmadıkça eğenimde bulunamaz" kuralının ise,
iyenin istenci (iradesi) dışındaki yollarla, iyeliğin başkasına geçişini sağlayan belli bazı
işlemler için kabul edilen ve kütüklenimin, edinmenin kurucu koşulu değil, kazanılmış bir
hakkın açıklayıcı yönü olduğu şeklinde açıklanmaktadır (Esmer 1983: 290).
TMK'nun kütüklenime ilişkin kuralının ayrıcalığı, "Yazımlı Olmayan Taşınmazlar" başlığını
taşıyan 912. maddesinde verilmiştir. Buna göre, "kimsenin özel malı olmayan ve kamiinun
kullanmasına özgülenen taşınmazlar, onlara ilişkin ve kütiikleiiimi gerekli bir nesnel
hak bulunmadıkça, kütüklenime bağlı değildirler. Kütükte yazımlı olan bir taşınmaz,
kütüklenimi gerekli olmayan bir taşınmaz durumuna gelirse, yazımı kütükten çıkarılır"
TMK'nun bu kuralı imar tüzesi açısından değerlendirildiğinde, tapu sicilinde kayıtlı olmayan
ve nitelikleri nedeniyle kütüklenime gerek görülmeyen taşınmaz türlerinden birinin de, kamu
yararına terk edilmiş (ayrılmış) ya da özgülenmiş (tahsis edilmiş) yerler olduğu
anlaşılmaktadır.
Tapu sicilinde kayıtlı olmayan yerlerin kullanımına ilişkin genel kural, TMK'nun 641.
maddesinde yer almaktadır. TMK m. 641'e göre, "kimsenin malı olmayan nesnelerin
benimsenmesi, yollar, meydanlar...gfbi, yararı kamuya özgü olan malların işletilmesi ve
kullanılması için özel kurallar konulur" Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 02.11.1951 tarih ve
E. 4671, K. 924 sayılı kararında da, "umuma ait yollar, merciinden tahsis şekli usulüne
uygun bir kararla değiştirilmedikçe, hususi mülkiyet konusu olamayacağından,
zamanaşımıyla iktisap olunamaz" denilmektedir. TMK, konuya "tapu sicilinde yazımlı
olmayan taşınmazlar" açısından yaklaşmakta ve "iyesiz nesneler ve kamu mallan" tanımıyla,
yetkiyi özel yasa kurallarına devretmiş görünmektedir. Buradan görüldüğü üzere, imar
planlarında yer alan ve kamuya bedelsiz terke konu olan, kamusal hizmet alanlarının
kullanım, iyelik ve kütüklenimleri ile ilgili konular özel yasa kurallarına bağlıdırlar. Özel
yasalar denildiğinde, ilk önce; 2644 sayılı Tapu Yasası, 3402 sayılı Kadastro (ve eski
Tapulama ile kadastro) Yasaları, 3194 sayılı îmar Yasası ve diğer eski yasa ve yönetmelikler
ile 2981-3290-3366 sayılı "imar affı" Yasaları gelmektedir.
3. TAŞINMAZLARIN TEKNİK VE TÜZEL DURUMLARI İLE
KULLANILMALARINI BELİRLEYEN VE DÜZENLEYEN KURALLAR
AÇISINDAN İNCELEME
Taşınmazların teknik ve tüzel durumlarını belirleyerek, bunlara ilişkin bilgilerin devlet
güvencesi ve sorumluluğu altında tapu sicili ve kadastro haritalarıyla korunmaları ve hizmete
sunulmalarını düzenleyen kurallar, ilk kez kadastroya konu olan yerlerde yapılan işlemler
ışığında konuya yaklaşmakta ve tapu sicilinde yazımlı olmayan taşınmazlar sorununu bu
açıdan değerlendirmektedir. Oysa bildiride, kadastro hizmeti götürülmüş alanlarda, 1/1000
ölçekli topoğrafık haritalar üzerine çizilen imar planlarında, kamusal hizmetlere rastlayan
alanların, taşınmaz iyelerinin istemi ile ya da resen yapılan uygulamalar sonucu bedelsiz terk
edilmeleri sonrasında var olan durumları ve gelecekleri incelenmektedir. Bununla birlikte,
taşınmazların iyelik durumları ve kullanılmalarını düzenleyen yasalar arasında, birbirini
bütünleyen ve gelecek için herhangi bir kuşkulu durum, belirsizlik ya da boşlukların
doğmamasını sağlayacak kuralların ne derece var olduğunu bilmek açısından, tapu ve
kadastro tüzelerinin de incelenmesi gerekmektedir.
2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Yasası'nın uygulanmasına ilişkin esasları düzenleyen ve
Bakanlar Kurulu'nun 05.12.1935 tarih ve 2/3642 sayılı kararıyla kabul edilen Kadastro ve
Tapu Tahriri Tüzüğü'nün (Resmi Gazete: 19.12.1935-3186) 27. maddesinde, "Köy ve
belediye sınırlan içinde kapanmış yollarla yol fazlaları köy veya belediye namına tescil
olunur" denilmekteydi. Bu kural, halen yürürlükte bulunan 2644 sayılı Tapu Yasası'nın 21.
maddesinde de aynen yer almaktadır.
766 sayılı Tapulama Yasası'nın (Resmi Gazete: 12.07.1966-12346) 35. maddesi de, "pazar
yeri" olarak kamunun kullanımına ayrılan ya da eskiden beri, toplumun yararlandığı ve
kullandığı arazilerin sınırlandırılacağını, parsel numarası verilerek yüzölçümlerinin
hesaplanacağını, ancak bu sınırlandırmanın kütüklenim amacı taşımadığı gibi, bu tür yerlerin
özel yasa kuralları saklı kalmak kaydıyla özel iyeliğe konu olamayacaklarını öngörmüştür.
Yasanın 36. maddesinde ise, köy odası ve köy bütçesinden ya da yardımlarla yapılan "cami"
gibi kamu hizmetinde kullanılan taşınmazların, sının içinde bulunduğu köy tüzel kişiliği
adına, ve diğer kamusal alanların, "tapu kayıtlarına veya özel kanunlarına göre Hazine, Özel
İdare veya belediyeye ait bu gayrimenkuller adı geçen tüzel kişiler adına tesbit edilir"
denmekteydi.
2613 ve 766 sayılı yasaları yürürlükten kaldıran, 21.06.1987 tarih ve 3402 sayılı Kadastro
Yasası'nın (Resmi Gazete:09.07.1987-19512), "kamu malları" başlığını taşıyan 16/A
maddesi ile, "Taşınmaz Malların Sınırlandırma, Tesbit ve Kontrol İşleri Hakkındaki
Yönetmelik"in 12. maddesi, "...karakol...cami...ile kapanmış yollar, meydanlar, pazar
yerleri, parklar ve bahçeler...ve benzeri hizmet malları"nı kamu hizmetinde kullanılan,
bütçelerinden ayrılan ödenek ya da yardımlarla, yapılan resmi bina ve tesisler olarak
değerlendirerek, bu gibi yerlerin, "kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu
kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzel kişiliği
adlarına" sınırlandırılarak tesbit ve tescil edileceğini öngörmektedir. Kadastro Yasası'nın bu
kuralı, 2644 sayılı Tapu Yasası'nın 21. maddesi ile benzer yaklaşımlar taşımaktadır. Her iki
yasa gereğince, "yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler...ve benzeri
hizmet mallarının" tesbit ve' tescilinin, bu tür yerlerin fiilen (eylemsel) kullanılmayan,
"kapanmış olan" yerler koşuluna bağladıkları görülmektedir. Buna karşın, 3402 sayılı
yasanın 16/B madesinin son fıkrası ile yukarıda anılan yönetmeliğin 12. maddesinde, fiilen
kullanılan, "yol, meydan gibi" yerler "orta malı" olarak değerlendirilerek, bu gibi yerlerle
ilgili işlemlerin yalnızca "haritasında özel işaretlerle gösterilmesi" ile sınırlı tutulduğu
görülmektedir.
3194 sayılı yasanın 11, 15 ve 18. maddeleri ile 2981-3290-3366 sayılı yasanın 10/b ve 10/c
maddeleri uyarınca, istem üzerine ya da resen yapılan imar planı uygulamaları sonucu,
bedelsiz terke konu olan; l)Yol, 2) Park, 3) Meydan, 4) Otopark, 5) Çocuk bahçesi, 6) Yeşil
alan, 7) Cami ve 8) Karakol gibi sekiz farklı kamusal hizmet alanlarına rastlayan yerlerin,
imar planında öngörüldükleri amaçlan doğrultusunda kullanılmak üzere bedelsiz terk
edilmeleri ile tapu sicilindeki kayıtlarının silinmeleri (terkin edilmeleri) gerekmektedir. Bu
yaklaşım kadastro tüzesinde de benimsenmiştir. İmar planı uygulamaları öncesi, "inşaata ve
mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına" izin verilmeyen (3194 m. 13, 33)
bu gibi alanlarda, yasalarla öngörülen ve imar planı uygulamaları ile birlikte, "terk edilir ve
tapu kaydı terkin edilir" şeklindeki kuralların bazı ayrıcalıkları olduğu görülmektedir.
Ayrıcalıklı alanlar; cami, karakol ve otopark yerleri şeklînde ortaya çıkmaktadır.
3.1 Cami Yerlerinin Kullanımı, İyeliği ve Kütüklenmesine İlişkin İnceleme
Belediye sınırları içerisinde yapılan camilerin "tesbit ve tescili"ne ilişkin kurallara daha önce
de değinildiği üzere, 766 ve 2613 sayılı yasalarda yer verilmemiştir. Buna karşın, belediye
sınırları dışında, köy içerisindeki camilerin 766 sayılı yasanın 36. maddesi uyarınca, "sınırı
içinde bulunduğu köy tüzel kişiliği adına" tesbit edilmesi öngörülmüştür.
Maliye Bakanlığı, valilikler aracılığıyla yayınladığı 25.03.1969 tarih ve 27 sayılı Tebliğ'e ek
27.02.1970 tarih ve 35 no.lu Genel tebliğ île, kişiler ve dernekler tarafından yaptırılan cami
ve ibadethane binalarının bağış yoluyla ve bir koşula bağlanmaksızın Maliye Hazinesi'ne
devredilmesini ve bu konudaki işlemlerin, bakanlığın yanıtına göre yapılacak işlemler
çerçevesinde gerçekleşmesini belirtmiştir. Danıştay 6. Daire'nin 25.09.1992 tarih ve E.
1992/291, K. 1992/300 sayılı kararında, TMK'nun 903 sayılı yasanın 1. maddesiyle
değiştirilen (73-81). maddelerine göre, vakıf senediyle kurulmuş mülhak bir vakıf olan ve
tüzel nitelik bakımından bir özel hukuk tüzel kişisi şeklinde tanımlanan, Türkiye Diyanet
Vakfı'nm, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler üzerinde inşa edilmiş
camilerin, kadastro çalışmaları sırasında kendi vakıfları adına sınırlandırma ve tesbitinin
yapılması yolundaki istemi; TKGM Tasarruf İşlemleri Dairesi'nin 21.06.1989 tarih ve 16-
3189 sayılı yazısı (mukteza) ile, "vakfın kuruluşuna ilişkin tescil kararında, senetsizden
taşınmaz mal iktisap edilebileceğine ilişkin herhangi bir kural bulunmaması" nedeniyle
reddedilmiştir. Bununla birlikte, "isteme konu camilerin Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nm
veya üzerine inşa edildiği- arazi sahibinin oluru durumunda ya da bu arazi sahiplerinin
haricen bağış ya da satın alma yoluyla mülk ednildiğinin kanıtlanması durumlarında"
bu tür istemlerin karşılanabileceği belirtilmiştir.
3402 sayılı Kadastro yasası'nın 16/A maddesi, "namazgah, camL.ve benzeri yerler, kayıt,
belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruiuşiari...köy veya
mahalli idare birlikleri tüzel kişilikleri adlarma...sınirlandırılarak tesbit ve tescil edilir"
kuralı ile 766 sayılı yasada öngörülen kurala benzer yaklaşımı benimsemiştir. TKGM
Tasarruf İşlemleri Dairesi'nin 26.01.1987 tarih ve 598-609 sayılı yazısında, belediye kuruluşu
bulunan yerlerde;
41
1. TMK'nun yürürlüğe girdiği 04.10.1926 tarihinden önce inşa edilmiş camiler ile bu tarihten
sonra vakıf taşınmazları üzerinde inşa edilmiş ya da halen Vakıflar Genel Müdürlüğü
yönetiminde bulunan camilerin, Vakıflar Genel Müdürlüğü adına,
2. 04.10.1926 tarihinden sonra, iyeliği kişilere ait taşınmazlar üzerinde inşa edilen camilerle
devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerler üzerinde inşa edilmiş camilerin, resmen
oluşmuş (Cami Yaptırma ve Yaşatma Derneği) var ise bu dernek adına, tersi durumda Maliye
Hazinesi adına tesbit edilmeleri gerekir, denilmektedir.
Yukarıdaki değerlendirmelerden görüldüğü üzere, imar planlarında "cami" olarak ayrılan
alanların, imar planı uygulamaları ile düzenleme ortaklık payından karşılanmaları ya da
bedelsiz terk edilmeleri sonrasında, tahsis ve dağıtım cetvelleri ya da değişiklik
beyannamelerinde, iyelik durumlarının, düzenleme öncesi üzerinde yer aldıkları parselin
iyelik durumu dikkate alınarak ya Cami Yaptırma ve Yaşatma dernekleri adına ya da
doğrudan Maliye hazinesi adına kütüklenmeleri gerekmektedir.
3.2 Karakol Yerlerinin kullanımı, İyeliği ve Kütükleşmelerine ilişkin İnceleme
İmar planlarında "karakol" için ayrılmış yerlerin geleceği üzerinde, İmar Yasası ve
yönetmeliklerinde açık ve kesin kurallar bulunmamaktadır.
Buna karşın, 3402 sayılı Kadastro
Yasasi'nın 16/A maddesi ile, Taşınmaz Malların Sınırlandırma, Tesbit ve Kontrol İşleri
Hakkındaki Yönetmelik'in 12. maddesinde, kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden
ayrılan ödenek ve yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler arasında sayılan, "(...karakol...ve
benzeri hizmet malları)...kayüt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum
ve kuruluşları ...adlarına sınırlandırılarak tesbit ve tescil olunur" denilmektedir. İmar
planı uygulamalarında, "karakol" yeri nedeniyle düzenleme ortaklık payından karşılanan ya
da bedelsiz terk edilen alanların, ülkemizde yalnızca İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel
Müdürlüğü tarafından kullanıldıkları gözönünde bulundurularak, tapu kütüğünün beyanlar
hanesine, imar planı uygulaması sonucu ayrıldığı amacı dışında kullanılamayacağı ve
satılamayacağı şerhinin konulması kaydıyla, yukarıda adı geçen kuruma özgülenmek üzere
Maliye Hazinesi adına tapu sicilinde kütüklenmeleri gerekmektedir.
3.3 Otopark Yerlerinin Kullanımı, İyeliği ve Kütilklenmesine İlişkin İnceleme
Kadastro ve Tapu Yasalarında otopark yerlerine ilişkin herhangi bir kural bulunmamaktadır.
Bu konuya, TKGM tarafından çıkarılan 07.11.1985 tarih ve 1477 sayılı Genelge ile açıklık
getirilmiştir. 3194 sayılı İmar Yasası'nın 37. maddesi gereğince çıkarılan Otopark
Yönetmeliği'nin (Resmi Gazete:01.07.1993-21624; değişiklik 29.09.1993-21713) 3.
maddesinde otoparklar; 1) Bina otoparkları, 2) Bölge otoparkları ve genel otoparklar, şeklinde
iki türlü ele alınmıştır. Binanın içinde ya da oturduğu parselde otopark tesisi (bina
otoparkları) olanaklı olmayan yerlerde, bölge ve genel otopark yerlerinin belirlenmesi
gerekmektedir. Bu durumlarda, belediyelerce otopark bedeli alınarak (m. 10, 11), bu
bedellerin yalnızca onaylı imar planında saptanan bölge ve genel otoparkların yapımında
kullanılmaları öngörülmüştür. Bölge ve genel otoparklar, TKGM'nün 1477 sayılı
genelgesinde "Ada içi otoparklar" olarak değerlendirilmişlerdir.
Otopark Yönetmeliği'ne göre (m. 3/b), bölge otoparkları ve genel otoparklar; bir şehir
veya bölgenin var olan ve gelecekteki koşulları ve gereksinmeleri gözönüttde
bulundurularak imar planları ile düzenlenen gereksinmeye göre açık, kapalı ya da katlı
olarak, belediyeler veya diğer kamu kuruluşları ve özel kişiler tarafından yapılan ve
işletilen otoparklardır. Bu tür otoparkların, yönetmeliğin 6. maddesi gereğince, belediyeler
tarafından gerçekleştirilecek 5 yıllık imar programına alınmaları gerekmektedir. 01.01.1994
tarihine kadar otopark Yönetmeliği ile kendilerine tesbit yetkisi verilen esasları meclis kararı
alarak belirlemeyen belediyelerce uygulanmak üzere çıkarılan "Otopark Yönetmeliği
Hakkında Genel Tebliğ"e göre (Resmi Gazete:30.12.1993-21804), "Valilik ve belediyeler
tarafından yaptırılan bölge ve genel otoparkların bakım, onarım ve işletilmesi valilik ve
belediyelere aittir" Ancak bu yetkilerin üçüncü kişilere devredilmesi de olanaklıdır. 3030
sayılı yasanın uygulandığı illerde, katlı otoparklar yapmak, yaptırmak, işletmek ya da
işlettirmek görevi Büyükşehir Belediyelerine aittir (3030 m. 6/A).
TKGM'nin 1477 sayılı Genelgesinde, ada içi otoparklar, "imar planında gösterilmiş
olması koşulu İle, imar adasındaki parsellerin ortak yeri olarak, (müşterek methal)
Tapu Sicil Tüzüğü'nün 33. maddesine (07.06.Î994 tarih ve 21953 sayılı Resmi Gazete'de
yayınlanan yeni Tapu Sicil Tüzüğü'oün 26. maddesine) göre belediye ve valiliğin talebi
üzerine ayn bir parsel olarak re'sen tapu siciline tescil edilirler"
Otopark Yönetmeliği ve buna ilişkin çıkarılan Genel tebliğ ile TKGM'nin 1477 sayılı
Genelgesi birlikte değerlendirildiğinde, düzenleme ortaklık payından karşılanan ya da
kamuya bedelsiz terk edilen yerlere rastlayan "otopark" alanlarının, "belediye ya da valiliğim
istemi üzerine" tapu siciline kütüklenmeleri olanaklıdır.Gerçekte böyle bir kayıtlamaya
gerek de vardır. Çünkü bu tür alanların, her zaman için işgal edilebileceği ya da amacı
dışında kullanılabilecekleri, uygulamada yaşanan örneklerden görülmektedir. Bu gibi
yerlerin, daha sonra yapılabilecek plan değişiklikleriyle, yerleşim alanları durumuna
dönüştürülmelerini önlemek için; sınırlandırılarak, ada ve parsel numarası verilmesi ve
yüzölçümlerinin hesaplanması gerekmektedir. Ayrı bir parsel olarak tapu siciline
kütüklenmeleri gereken bu tür alanların iyelik sütununa, düzenlemeye giren ya da
bedelsiz terke konu olan taşınmazların, düzenleme sonrası ada ve parsel numaralarının
yazılması, ancak beyanlar hanesinde ise, "imar planı uygulaması sonucu otopark alanı
olarak ayrılmıştır. Amacı dışında kullanılamaz ve satılamaz" şerhinin konulması
zorunludur. Otopark alanlarının tapu siciline kaydında belediye ve valilik isteminin
aranması yerine doğrudan kütükîenim işleminin yapılması daha doğru ve yerinde bir
uygulama olacaktır. Bu yöndeki bir uygulamanın, Tapu Sicil Tüzüğü ile 1477 sayılı Genelge
ve Otopark Yönetmeliği kurallarıyla da uyumlu olacağı açıktır.
Sonuç olarak bu aşamada şunlar söylenebilir.
İmar planlan ülke, bölge ve kent verilerine göre konut, çalışma, ulaşım gibi kentsel işlevler ile
sosyal ve kültürel gereksinmeleri var olan ya da sağlanabilecek olanaklar ölçüsünde en iyi
biçimde yerine getirmek ve belde halkına iyi yaşama düzeni ve koşulları sağlamak amacıyla
kentin gelişmesi de gözönünde tutularak hazırlanır ve koşulların zorunlu kıldığı biçimde ve
zamanda yasalarda öngörülen yöntemlere uygun olarak değiştirilebilirler.
İmar Planı
Yapılması ve Değişikliklerine Ait Esaslara Dair Yönetmelik'in 21. maddesine göre, "imar
planlarında bulunan sosyal ve teknik altyapı alanlarının kaldırılması, küçültülmesi
veya yerinin değiştirilmesine ilişkin plan değişiklikleri zorunluluk olmadıkça yapılmaz.
Zorunlu hallerde böyle bir değişiklik yapılabilmesi ancak bu tesisin hizmet götürdüğü
bölge içinde eşdeğer yeni bir alanın ayrılması suretiyle yapılabilir." İmar planlarında,
çoğunlukla, bu kurallara aykırı değişikliklerin yapıldıkları görülmektedir. Yapılan
değişikliklerde, "zorunluluk" ile "bu tesisin hizmet götürdüğü bölge içinde eşdeğer yeni
bir alanın ayrılması" koşullarının gözetilmediği de bilinmektedir. Plan değişikliklerinin^
çoğu kez, düzenleme ortaklık payı ya da bedelsiz terk edilen yerlerde de yapıldıipma.,,
rastlanmaktadır. Seçilen her belediye başkanının ve belediye meclisinin, b^cafanlarc&^
plandaki kullanım amaçlarını gözetmeksizin değişiklikler yapma hakferni kendilerinde''
görmeleri, yetkilerini keyfi ve sorumsuzca kullanma eğilimleri,.,-/^toplum -' içinde
huzursuzluklara da neden olmaktadır. 3030 sayılı yasanın uygulandığı illerde, uygulama imar
planlarının ilçe belediyelerince onanmasından sonra, nazım plana uygunluğunu denetlemek
için ayrıca büyükşehir belediye başkanı ya da belediye meclisince de onaylanması gerekirken,
bu kuralı aşmak için ilçe belediyeleri, bu alanlarda, 2981,3290-3366 sayılı yasaya göre ıslah
imar planı yapmaya ve böylelikle belediye adına parsel kazanmaya da çalışmaktadırlar.
Yasaya aykırı olan bu uygulamaların kadastro ve tapu sicil müdürlüklerince kontrolü ve
denetimi aşamasında, kesinlikle büyükşehir belediyelerinden, bu konuda bilgi istemeleri ve
olumlu yanıta göre işlem yapmaları zorunludur.
Genelde siyasi çıkar, bireysel yarar, rant ya da spekülasyon amaçlı olabilen plan
değişikliklerinin, imar bütünlüp içinde planlanan yörenin çevre, ulaşım, trafik, altyapı ve
sosyal gereksinme gibi ilişkilerinin kapsamlı bir şekilde ele alınarak yapılmadığı; kentbilim
(şehircilik) ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uyarlıklarının irdelenmediği
görülmektedir. Kamusal hizmet alanlarının amaç dışı kullanımlarına ilişkin plan kararlarının
yoğunluğu, ülkemizin sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve yönetimsel gelişme durumu ve
yapısıyla da ilişkilidir. Böylesi alanların korunması ve giderek artırılması yönündeki çabaların
etkililiği, ancak toplumsal duyarlığın ve uzlaşmanın sağlanması ve giderek geliştirilmesi
ölçüsünde olabildiği anlaşılmaktadır.
Temel sorun, kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin, terk sonrası, amaç dışı kullanımlarının
nasıl önlenebileceği ve bu yerlerin ne şekilde güvence altına alınabileceği şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
Danıştay 6. Daire'nin 17.11.1993 tarih ve E. 1993/49, K. 1993/4871 sayılı, "imar
planlarında yol, yeşil alan, park, okul alanı gibi genel kullanımlara ayrılmış yerlerde
yapılan gecekonduların bu kanun uyarınca korunmaları mümkün değildir. Bu
durumda davacılar imar planında esasen park ve çocuk bahçesine tahsisli taşınmazda
yapılan değişikliğin iptali için dava açamayacaklarından İdare Mahkemesince davanın
ehliyet yönünden reddi gerekirken işin esasına girilerek karar verilmesinde isabet
görülmemiştir" şeklindeki karan yerindedir. Bu konudaki duyarlığın tüm yasalara
yansıtılarak, giderek toplum içinde yaygınlaşması ve kalıcılaşmasının çağdaş bir kentleşme
ve kentsel yaşam için son derece önemli olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
1. Düzenleme ortaklık payları ile karşılanan (3194 m. 18, 2981-3290-3366 m. 10/b, lÛ/c) ya
da kamuya bedelsiz terk edilen (3194 m. 11,15) yerlerin, imar planında öngörülen "umumi
hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarda kullanılamaz"
şeklindeki kurallara İmar Yasası'nda yer verilmiştir. Buna karşın, imar tüzesi ve yürütmeliği
açısından, bu tür alanların gelecekteki kullanım, iyelik ve kütüklenmeleri konusunda açık ve
kesin herhangi bir kurala rastlanmamaktadır.
Bu alanlara ilişkin belediyeler ve valiliklerce her zaman plan değişikliği yapılabilmektedir.
Kötü niyetli davranış ve uygulamalara karşı etkili ve caydırıcı bir yaptırımın yasada yer
almaması nedeniyle de, kamusal hizmetlere ayrılan alanların adı geçen kurumlarca planda
öngörülen amaçları dışındaki kullanımlara da sıkça rastlanılmaktadır. Bu durum, öncelikle
kente ve kentsel gereksinmeler için bedelsiz kesintiye olur veren taşınmaz iyelerine karşı bir
haksızlıktır. Bu haksız işlemler "kent suçu" kapsamında görülmeli ve değerlendirilmelidir.
Bu nedenle ülkemizde, zaman yitirilmeksizin kente ve kentte yaşayanlara karşı işlenen suçlar
ve bunlara ilişkin yaptırımların imar ve ceza yasalarında tanımlanması zorunludur.
2. Kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin, gereği gibi "sahiplenilmedlkleri" ve terk
sonrası geleceklerinin de belirsiz oldukları görülmektedir. Kamuoyunda bu tür yerlerin
belediyelere geçtiği şeklinde bir yargı oluşmuştur. Oysa burnun yasal bir dayanağı
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesi de, düzenleme ortaklık paylarının belediye
iyeliğine geçmediği görüşündedir (RG 1991: 41). Ayirma-birleştirme v.b. basit değişiklik
işlemleri (3194 m. 15-16) ya da arsa ve arazi düzenlemeleri (3194 m. 18) ile kamuya
bedelsiz terk edilen yerler, eski iyelerince de edinilemezler. Bu duruma, 2942 sayılı
Kamulaştırma Yasası'nın 35. maddesinde yer alan, "İmar mevzuatı gereğince düzenlemeye
tabi tatulan parsellerden, düzenleme ortaklık payı karşılığı olarak bir defaya mahsus
alman yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan yerlerle, Özel
parselasyon sonunda malikinin muvafakati ile kamu hizmet ve tesisleri için ayrılmış
bulunan yerler için eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamaz ve
karşılığı istenemez." kuralı ile açıklık getirilmiştir. Kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin,
gerek belediyelerce ve gerekse eski iyelerince edinîlemeyeceklerine ilişkin bu kuralların bazı
durumlarca ayrıcalıkları bulunmaktadır. Ayrıcalıklı durumlarda tapu siciline kütüktenim
işleminin yapılması, TMK'nun 912. maddesinde yer alan, "...onlara ilişkin ve kütüklenimi
gerekli nesnel bir hak"kın oluşmasından kaynaklanmaktadır. Ayrıcalıklı durumlar, bu
yerlerde daha sonra plan değişikliği yapılması halinde ortaya çıkmaktadır. Bu durumlarda
belediyeler; 3194 sayılı İmar Yasası'nın 17. maddesinde yer alan, "...istikameti değiştirilen
veya kapanan yol ve meydanlarda hasıl olan sahalardan";
1) Yasanın birinci fıkrası uyarınca, müstakil inşaata elverişli olmayan parçaları,
bitişiğindeki arsa veya bina sahibine bedel takdiri suretiyle satma yetkisine sahiptirler. 3194
m.l7'nin birinci fıkrasındaki yetki, "inşaata uygun olmayan kısımlar"a ilişkindir.
"Kapanan yol ve meydaniar"dan imar ada ve parseline rastlayan kısımların, bağımsız bir
inşaata elverecek parsel büyüklüğünde olması durumunda ise, belediyelere verilen yetki
değişmektedir. Bu durum 17. maddenin ikinci fıkrasıyla düzenlenmiştir.
2) 3194 sayılı İmar Yasası'nın 17. maddesinin ikinci fıkrasına göre, kapanan yol ve
meydanlardan, "müstakil inşaata elverişli olanları, kamu yararı için, belediye veya
valilikçe yeri alman şahısların muvafakatları halinde istihkaklarına karşılık olarak
bedel takdiri ve icabında denklik temini suretiyle değiştirmeye belediye ve valilik
yetkilidir." Danıştay 6. Dairesi 09.12.1993 tarih ve E. 1992/4612, K. 1993/5197 sayılı kararı
ile, "Evvelce yapılan düzenleme nedeniyle bedelsiz olarak yola terk edilen taşınmazın
bu bölümünün, sonradan yol fazlası haline gelmesi üzerine eski sahibine bedelsiz geri
verilemeyeceği"ne karar vermiştir. Danıştay'a göre, 3194 sayılı İmar Yasası, ayırma ya da
parselasyon işlemi nedeniyle taşınmazların kamusal hizmet alanlarına ayrılmış olan
bölümlerinin, imar planında değişiklik yapılarak tahsis (özgüleme) amacının değiştirilmesi
durumunda, bu yerlerin, eski iyelerine bedelsiz geri verileceği konusunda herhangi bir kural
koymamıştır. Danıştay'ın bu yaklaşımı, Kamulaştırma Yasası'nın 35. maddesi ile 3194 sayılı
İmar Yasası'nın 17. maddesinin birinci fıkrasının birlikte uygulanmasına açıklık getirmiştir.
Danıştay'ın bu kararının, 2942 sayılı yasadaki kural (m. 35) gereğince, kamuya bedelsiz terk
edilen diğer yerleri de kapsayıp kapsamadığı açık değildir. Uygulamada en çok başvurulan
kural ise, 2644 sayılı Tapu Yasası'nın 21. maddesinde yer alan, "...belediye sınırları içinde
kapanmış yol ve yol fazlaları...belediye namına tescil olunur" yetkisidir.
3194 ve 2644 sayılı yasalar birlikte değerlendirildiklerinde; yasa, yönetmelik, yönerge ve
genelgelerin, kamuya bedelsiz terk edilen yerlerden, daha sonra plan değişiklikleri yapılması
koşuluyla, farklı kullanıma özgülenen kısımlar için, yalnızca;
a) Kapanan yol ve meydanlar,
b) Yol fazlaları,
için belediyelerin iyelik yetkisine sahip kılındıkları görülmektedir. Bu yetki de, yukarıda
değinildiği gibi, bu kısımların bağımsız inşaata elverişli olup olmamasına göre değişmektedir.
Konunun, yukarıda ele alınışına benzer bir yaklaşım, TKGM'nin 07.11.1985 tarih ve 1477
sayılı Genelgesi ile buna ek 01.05.1989 tarih ve 1498 sayılı Genelgesinde de yer almaktadır.
Kamuya bedelsiz terk edilen yerlerin eski iyelerince edinilmesinin bir başka ayrıcalığı, 3194
sayılı yasanın 11. madde uygulamalarıdır. 3194 m. ll'e göre, "imar planlarında; meydan,
yol, park, yeşil saha, otopark...gsbt umumi hizmetlere ayrilraış yerlere rastlayan...
Hazine ve özel idareye ait arazi ve arsalar belediye veya valiliğin teklifi, Maliye ve
Gümrük Bakanlığı'mn onayı ile belediye ve mücavir alan sınırları içinde
belediyeye...bedelsiz terk edilir ve tapu kaydı terkin edilir." Bu şekilde edinilen yerler,
belediyelerce satılamaz ve başka amaçlarla kullanılamaz. Bu tür yerler, kullanış şekillen daha
sonra değiştirilirseler bile, "devir alman idareye...aym usullerle iade edilir'Mer.
Belediylerce, İmar Yasası'nın 11. maddesinin yanlış uygulandığına da tanık olunmaktadır.
Gerek 3194 sayılı yasa ve gerekse 1580 sayılı yasa kuralları birlikte incelendiğinde, imar
planı kapsamına alınan kamu iyeliğindeki yerlerin doğrudan belediye iyeliğine geçmesi
öngörülmemiştir. TKGM'nin 1477 sayılı Genelgesinin, meraların doğrudan belediye iyeliğine
geçmesini öngören yaklaşımı, bu yüzden Danıştay 6. Daire'nin 10.02.1989 tarih ve E.
1988/328, K. 1989/19 sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Danıştay kararı karşısında, 3194 sayılı
yasanın 11. maddesi, mera arazilerinin imar planlarında öngörülen kullanma biçimlerine göre
tahsislerinin değişeceğini belirtmektedir. Örneğin, bu yerler imar planında yol, meydan, park,
yeşil alan, otopark, toplu taşıma istasyonu, terminal gibi kamusal hizmet alanlarına
rastlamaları durumunda, 11. maddenin birinci ve ikinci fıkralarındaki kuralların uygulanması
durumunda, belediyeye bedelsiz terk edilmelerine olanak sağlarken, bunun dışında özel
iyeliğe konu olabilecek konut, sanayi ve ticaret alanı olarak belirlenmişse, bu alanların
belediye adına terki sözkonusu değildir. Belediyelerin bu kuralı işlerine geldiği gibi
uygulamaya kalkmaları nedeniyle, TKGM, 1993 yılında yayınladığı 1518 sayılı Genelge ile,
"tesbit harici bırakılan alanların, öncelikle imar planındaki kullanım amacı kapsamında
tasarrufa konu edilmeden Maliye Hazinesi adına tescil edilmesi, daha sonra sicilden
terkin edilmesi ve terkin nedeniyle kapatılan kaydın kütük sayfasının beyanlar
hanesinde, "Bu ta şı nmaz mal ı n, onayl ı imar plansnda...ayr ı lması
nedeniyle...belediyesine...bedelsiz terki yapıldığından...belediyece satılamaz ve başka bir
maksat için kullanılamaz. İleride, imar planı değiştirilerek kullanış şekli özel mülkiyete
konu olabilecek hale getiriidiği takdirde, tekrar aynı şartlarIa...Hazine adına tescil
edilir" şeklinde belirtme yapılmasını öngörmüştür.
Kütüklenim dışı kalmış Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerin özel iyeliğe
konu taşınmazlarla birlikte düzenlemeye sokulması ancak bu yerlerin tamamının DOP olarak
düşülmesi karşısında, Danıştay 6. Dairesi'nin 09.11.1992 tarih ve E. 1991/3280, K.
1992/4042 sayılı kararında, "Düzenleme sırasında tescil harici kalmış yerlerin taşlık ve
çalılık olarak nitelendirilerek, öncelikle 1580 sayılı Belediye Yasası'nm 159. maddesi
uyarınca belediye adına tesciline karar verilmiş, sonra 18. madde uygulamasına
geçilmiş ise de, 159. maddenin resen tescil yetkisi içermemesi nedeniyle, işlemde bu
yönden de hukuka uyarlık bulunmadığı" gerekçesiyle imar planı uygulaması iptal
edilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalara bakıldığında, ülkemizde bunlarla tümüyle ters bir gelişmenin olduğu
görülmektedir. Ülkemizde Cumhuriyet dönemi boyunca devlet kendi iyeliğini pek
sevmediğinden, kendi hüküm ve tasarrufu altındaki yerleri koruma konusunda bir çabanın
içinde olmamıştır. Toplum ise, kendi yararlanmasına terk edilen alanların, plandaki amacına
uygun kullanılmaları doğrultusunda gerektiği biçimde istekli ve ısrarlı davranmamaktadır. Bu
koşullan kendisi açısından uygun bir ortam şeklinde değerlendiren yerel yönetimler (başta
belediyeler), bu tür alanları, ellerinde bulundurdukları yetkileri keyfi ve sorumsuzca ve kötü
niyetlerle kullanma konusunda her yolu denemektedirler.
Bu sorunun çözümü için kütüklenim (tapu siciline kayıt) sürecinin İmar Yasası'nda
tanımlanması ve işletilmesi zorunludur. Bu zorunluluk, kadastronun yeryüzündeki tüm
taşınmazları kavrayan ve kapsayan pozitif bir kayıt sistemi olduğu gerçeğiyle de
örtüşmektedir.
46
Yol, park, meydan, otopark, çocuk bahçesi, yeşil alan, cami ve karakol gibi sekiz farklı
alanın, düzenleme ortaklık payları ya da bedelsiz terklerden karşılandıkları gözönüne
alındığında, bunlardan; cami, karakol ve otopark yerleri için tapu siciline kayıt sürecinin
işletilmesine ilişkin bir yaklaşımın var olduğu görülmektedir. Kaldı ki, bu yaklaşım, ülkemiz
hukuk sisteminin de benimsediği bir uygulamadır. Geriye kalan alanlardan, yol ve meydan
dışındaki; çocuk bahçesi, yeşil alan ve park yerlerinde de kütüklenim sürecinin işletilmesi
olanaklıdır. Bu tür yerlerin, gerek arazide ve gerekse harita ve harita bilgileriyle
sınırlandırılarak, ada ve parsel numarası verilmesi ile yüzölçümlerinin hesaplanması
gerekmektedir. Bu alanların tapu siciline kayıtlanmalarında, bildirinin "otopark"lara ilişkin
incelemesinde değinilen uygulamaya gidilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, İmar Yasası'nda,
imar planı uygulamalarını konu edinen kuralların bu önerimleri de içerek şekilde yeniden
düzenlenmesinde yarar bulunmaktadır.
4. İMAR PLANI UYGULAMALARININ KONTROLÜ, DENETLENMESİ VE
KÜTÜKLENMESİ
Belediyeler ve valiliklerce, istem üzerine ya da doğrudan yapılan/yaptırılan imar planı
uygulamaları, kütüklenime konu işlem olmaları nedeniyle, ülkemizde kadastro dizgesini de
doğrudan ilgilendirmektedir. Bu konularda kural koyma iki kurumun yetkisindedir. Bunlar;
• Bayındırlık ve İskan Bakanlığı (BİB),
• Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'dür (TKGM).
Gerek bu iki kurum arasında ve gerekse bu kurumlarla yerel yönetimler (başta belediyeler)
arasında işleyen bir eşgüdüm ve işbirliğinin olmamasının yol açtığı sorunlar, kurallara da
yansımaktadır. Böylesi bir dizge anlayışı, ülkemizde, yönetim tekniklerinin ve hizmet
ölçünlerinin (standartlarının) kurumsallaşmasını da olumsuz etkilerken, sonuçta kuralların bir
bütün içinde kavranması ve uygulanmasını da güçleştirmektedir.
3194 sayılı İmar Yasası'nın 16. maddesi, "Tapu dairesi, tescil ve terkin işlemini bir ay
içinde sonuçlandırmak zorundadır" derken, 19. madde de, "kesinleşen parselasyon
planları tescil edilmek üzere tapu dairesine gönderilir. Bu daireler ilgililerin muvafakati
aranmaksızın, sicilleri planlara göre re'sen tanzim ve tesis ederler" denilmektedir. İmar
Yasası'nın 18. maddesinin uygulanmasına ilişkin yönetmeliğe göre (m.40), "imar
parselasyon planları ve eklerinin kadastro tekniğine uygunluğu, bu konudaki
yönetmelik ve izahnamelere göre mahalli kadastro mâdürlüklerince kontrol" edilmesi
öngörülmüştür. Tapu Sicil Tüzüğü'nün (Resmi Gazete:07.06.1994-21953), "İmar
uygulamalarının tescili" başlıklı 27. maddesinde ise, "kesinleşmiş imar parselasyon
planlarıyla ada dağıtım cetvelleri, maliklerin rızası alınmadan re'sen tescil edilir"
kuralına yer verilmiştir. Bu kurallar birlikte değerlendirildiklerinde, imar planı
uygulamalarında Kadastro ve Tapu Sicil Müdürlükleri'nin kontrol ve denetim yetkilerinin
neler oldukları açık ve kesin kurallarla tanımlanmamıştır. Bu durum, TKGM tarafından
yayınlanan 07.11.1985 tarih ve 1477 sayılı genelgede, "belediye encümenleri veya il idare
kurullarınca onaylanan taşınmaz malların sözkonusu kararların irdelenmesine gerek
olmadan kararlar doğrultusunda İşlemlerin yapılması icap eder" deyimi ile açıklık
kazanmaktadır. TGKM ile belediyeler ve valilikler arasında, imar planı uygulamalarının
kesinleşmesi öncesi ve sonrasında, kontrol ve denetime ilişkin görev, yetki ve sorumlulukların
gereği gibi tanımlanmaması, her iki yönetim açısından ciddi sorunlar yaratmaktadır.
47
» 1997 yılı başında sayıları 2801'e ulaşan belediyelerin; kurumlaşmalarına, akçal
olanaklarına, teknik kadro yeterliliğine bakılmaksızın ve ayrım da gözetilmeksizin, 1580
ve 3194 sayılı yasalar gereği aynı yetki ile donatılmaları, imar planı uygulamaları
açısından kontrol ve denetim düzeneğini olumsuzlaştırırken, harita özel kesimi ile TKGM
taşra birimlerini karşı karşıya getirmektedir. Belediyelerde görevli teknik kadroların bilgi
düzeyi yönünden zayıf kalmaları, tüm belediyeler için böylesi bir sonuç doğurmaktadır.
* TKGM ise, konuya, yalnızca kendi penceresinden bakma eğilimindedir (Beyaz 1995a: 4,
1995b: 6, Kanyılmaz 1996: 26-27).
Oysa, TKGM açısından ortaya çıkan sorunlar, en geniş anlamıyla, uygulamadan sorumlu
kurumlar (belediyeler ve valilikler) ve bu kurumlarda görev yapan harita mühendisleri ile
harita özel kesimini de doğrudan ilgilendirmektedir. Gerçekte sorun, Harita-Tapu-Kadastro
sektörü ve başta harita mühendisleri olmak üzere, bu süreçte yer alan diğer tüm görevlilerin,
imar planı uygulamalarına hakettiği anlamı kazandıracak işlevsel bir etkinliğe ulaşmaları
üzerinde odaklaşmaktadır. Bununla birlikte ülkemizde, yönetimin bütünlüğü ve yerinden
yönetim ilkesi çerçevesinde özeksel (merkezi) ve yerel yönetimler arasında hizmet ölçünleri
ve uygulama birliğinin sağlanmasında, eşgüdüm eksikliği ile görev-yetki-sorumlüluk
paylaşımının açıklığa kavuşturulmamasının tipik bir örneği, imar planı uygulamaları
konusunda yaşanmaktadır. Bunun bir başka örneği de "cins değişiklikleri^' konusunda
görülmektedir, tmar tüzesinin; topoğrafik harita, imar planı ve uygulamaları, yapı süreçleri ve
tapu sicilinde kayıta kadar uzanan etkinlikleri ve buna ilişkin kuralları île, TKGM'nin
kuralları arasında eşgüdüm ve işbirliğinin sağlanarak, ülke genelinde standart birlik
oluşturulamadığı anlaşılmaktadır. Tartışmaların ise, ağırlıklı olarak şu konularda yoğunlaştığı
görülmektedir;
1. Yerbölümleme (imar parselasyon) haritaları ve ekleri tapu siciline kaydedildikten sonra,
Türk Medeni Kanunu (TMK) ve Tapu Sicil Tüzüğü'nde (TST) belirtilen "plan" yerine
geçmekte, iyelik ve sınır gösterme işlemleri, TKGM tarafından bu belgelere göre
yapılmaktadır. Dolayısıyla, İmar planı uygulamaları öncesi, kadastro haritaları ve tapu
siciline;
1) Kütüklenim,
2) Nedensellik,
3) Açıklık,
4) Devletin sorumluluğu,
5) Güven,
6)
Nesnel açıklık ve
7)Taşınmaz sınırlarının belirlenmesi ilkeleriyle bağlanan taşınmazlar ve
iyelerinin, bu kayıtlardaki durumları ve haklarının, uygulama sonrası aldığı biçime, TMK m.
917'de yer alan "Devlet, tapu kütüklerimin tutulmasından doğan bütün zararlardan
sorumludur" kuralı nedeniyle, TKGM, kendi açısından önlemler alma zorunluluğu
hissetmektedir. Buna karşın, uygulama sonuçlarının "re'sen tanzim ve tescil edilmesi"ne
ilişkin açık ve kesin kural karşısında, kontrol ve denetim yetkilerinin hangi konularla sınırlı
olduğunu da kesinlikle ortaya koyamamaktadır. Bu boşluktaki tüm sıkıntılar harita özel
kesimince yaşanmaktadır.
2. Toplum ve kamu yararı amacıyla kullanılan ya da bu amaçlarla ayrılan (terk edilen) ve tapu
sicilinden silinen (terkin edilen) yerler ( 3194 m. 15,18; 2981-3290-3366 m. 10/b, 10/c) ile
devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar, iyesiz nesneler ve kamu mallarının (TMK
m.641, 912; 3402 m. 16; 3194 m.ll), tamamının ya da bir kısmının daha sonra imar
planlarında yapılan değişikliklerle yeniden tapu sicilinde kayıtlanmaları gereken alanlar
durumuna dönüştürüldüklerinde, bu tür yerlerin kullanım, iyelik ve kütüklenmelerine ilişkin
işlemlerin ve belgelerin, uygulamalar sırasında doğru düzenlenip düzenlenmediğinin kontrol
ve denetimi de kritik konular arasındadır.
3. Belediyler ve valiliklerce çoğu kez "bilgisizlik", "çaresizlik" ya da "çeşitli nedenler"le
imar planlarına ve imar tüzesine aykırı uygulamaların yapıldıkları gözlenmektedir. Bu
kurumların işleyişinde siyasi yaklaşım ve davranışların belirleyici rol oynaması, kontrol ve
denetim düzeneğini gevşetmekte, yanlışlıkların yapılma olasılığını artırmaktadır. Bunun
sonucu, uygulama sonrası ortaya çıkan sorunlar doğrudan yargıya geçmekte ve yargının (başta
İdare Mahkemeleri ve Danıştay'ın) yükü gereksiz biçimde artırılmaktadır. Oysa, sorunların
yargıya geçmeden çözümlenmesi gerekmektedir. Bu gerçekler karşısında, TKGM, kendisi
dışındaki tüm kurum ve kuruluşları sürekli hatalar yapan birimler olarak görmektedir.
TKGM'nin bunu terkederek, hataların olmamasını yalnız kendi bakımından değil aynı
zamanda HTK sektörü açısından sağlanması için, diğer tüm kurum ve kuruluşlarla eşgüdüm
ve işbirliği düzeneklerini geliştirme yönünde çaba harcaması daha doğrudur.
4. 1985 sonrasında, imar planlarının yapımı-değiştirilmesi-uygulanması yetkilen belediyelere
ve valiliklere bırakılmış olmakla birlikte, bu konularda kural koyma, değiştirme ve izleme
yetkisi özekte (Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nda) kalmıştır. Ülkemizin hızla değişen
koşullan, gereksinmeleri ve beklentileri karşısında, kuralların yetmezliği, uygulayıcılar için
bir sorun oluşturmaktadır. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı'nın da, yetkilerini gereği gibi
kullandığı söylenemez. Bu durum, başta harita mühendisleri ve onun sivil toplum
kuruluşlarına önemli görevler yüklemektedir.
3194 sayılı İmar Yasası'nın ve uygulama yönetmeliklerinin, ülke genelini kavrayan ve tüm
uygulamaları kapsayan bir anlayışla yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bununla birlikte,
TKGM'de, Tescile Konu Olan Harita ve Planlar Yönetmeliği'ni, aradan 24 yıl geçmesine
karşın yenileyememiştir. Ortaya çıkan belirsizlik ve boşlukların sürekli olarak yönergeler ve
genelgelerle doldurulmaya çalışılması yerinde değildir. Kaldı ki, bu şekilde konulan
kurallarında, başarıyla uygulandıkları söylenemez. TKGM'nin konuya yalnızca kendi
açısından yaklaşma eğilimini terkederek, sorunu, "ülkemizde yönetimin bütünlüğü ve
yerinden yönetim ilkesi çerçevesinde gerçekleştirilen işlemler olduğu" gerçeği içinde
kabul etmesi gerekmektedir. 26.09.1984 tarih ve 3045 sayılı TKGM Kuruluş Yasası'nın 27.
maddesinde yer alan, "Genel Müdürlük, hizmet alanına giren konularda yerel
yönetimlerle eşgüdümü sağlamaktan sorumludur" kuralının, bu çerçevede
değerlendirilmesinde yarar vardır.
5. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile TKGM'nin bağlı olduğu Devlet Bakanlığı'nın, birlikte,
imar planı uygulamaları konusundaki düzenlemelerde işlevsel rol üstlenmeleri zorunludur.
Harita-Tapu-Kadastro (HTK) sektörünün, günümüzde en önemli etkinlik alanlarından biri
durumuna gelen imar planı uygulamalarına ilişkin alınacak kararlarda, harita mühendislerinin
ve onun sivil toplum kuruluşu olan Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası ile diğer harita
yüklenici derneklerinin ve bunlarla birlikte mesleki görev gereği hizmet yapan diğer
kuruluşların da bu sürece etkin katılımlarının sağlanması gerekmektedir. Demokratik,
katılımcı süreçler içerisinde karar alma ve kurallar koyma gibi düzeneklerin
oluşturulması, imar planı uygulamalarından beklenen yararların ve hizmetlerin yerine
getirilmesi için temel koşuldur.
KAYNAKÇA
1. AMKD., 1992. Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı: 26, Ankara, 646 s.
2. BEYAZ, M., 1995a. Belediyelerin Hatalı İmar-Uygıılamalan, Mülkiyet Dergisi, Tapu ve
Kadastro Müfettişleri Derneği Yayını, Yıl: 6, Sayı: 17, Ankara, s: 3-6.
3. BEYAZ, M., 1995b. İmar'Uygulamalarında Hazine Arazilerinin Hukuki Durumu,
Mülkiyet Dergisi, Tapu ve Kadastro Müfettişleri Derneği Yayını, Yıl: 6, Sayı: 18, Ankara, s:
2-4.
49
4. ESMER, G., 1983. Mevzuatımızda Gayrimenkul Hükümleri ve Tapu Sicili, Olgaç
Matbaası, Ankara, XXXII+1182 s.
5. KANYILMAZ, F., 1996. Islah İmar Planlarının Kontrolü, Mülkiyet Dergisi, Tapu ve
Kadastro Müfettişleri Derneği Yayını, Yıl: 7, Sayı: 19, Ankara, s: 26-27.
6. RG., 1991. Resmi Gazete (RG), Tarih: 04.02.1991, Sayı: 20776, s: 25-48.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder